19 Mart 2019 Salı

SEÇİM GÜVENLİĞİ "Ahmet Kılıçaslan Aytar" - Islak İmzalı Sandıkbaşı, Birleştirme ve SEÇSİS Kayıt Tutanakları "SEÇİME KATILAN" bütün partiler tarafından; Sandık başından itibaren alınmak ve SEÇİMİN NAMUSUNA sahip çıkılmak zorundadır. SEÇİMLERDE HİLE YAPMAK BİR İNSANLIK SUÇUDUR.

SEÇİM GÜVENLİĞİ
[["Islak İmzalı Birim Sandık Başı Tutanaklarından; Bina, Köy-Mahalle, Bölge, İlçe ve İl Birleştirme Tutanaklarına Kadar 'BÜTÜN ISLAK İMZALI ORİJİNAL TUTANAKLARIN" Başta Ana Muhalefet Partisi Sıfatıyla CHP ile Taraf ve İştiraki Olduğu MİLLET İTTİFAKI'nın Bütün Partilerine ve Nihayetinde Şurada veya Burada SEÇİME KATILAN Diğer Siyasi Partilerin; Bu (Sandık Seçim ve Birleştirme) Tutanaklarını (Resmi Görevlileri ve/veya Müşahitleri Vasıtasıyla) Elde Edip, Bir Araya Getirmek Suretiyle: MUTLAK, İSPATLI VE TARTIŞMASIZ Seçim ve Sandık Güvenliğini Sağlamaları Olmazsa Olmaz Görevleri; Varlık Nedenleri ve Namus Borçlarıdır. Bunu Yapmayan Siyasi Partiler, Seçimden Sonra Millet Tarafından Mutlak Bir Nefret ve Lânetle Anılacak; Siyaset Simsarı, Misyon Taciri, Mafya ve Şebekeler Olarak İlân Edilecek ve VATANA/MİLLETE İhanetle, Hırsızlık ve Nitelikli Dolandırıcılıkla Suçlanacaklardır. Biline...]]
SEÇİM GÜVENLİĞİ
Ahmet Kılıçaslan Aytar
II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, Özgür Enformasyon Akışı: Özgür ve Dengeli Enformasyon Akışı: Karşı-Akışlar süreclerini geliştirdi.
Bu oluşum üzerinden "Enformasyonel Emperyalizm"i inşa etti.
*
Enformasyon derlenmiş bilgi parçasıdır.
Bugün dünyanın her yerinden insanlar faydaları ve mutlulukları için bilgi teknolojilerine koşuyor.
Bilgi teknolojilerini elinde bulunduran güç önce baskı kuruyor, sömürüyor sonra karşılığını arz ediyor...
Bu uluslararası enformasyonel dünyasının "kiminin sattığı, kiminin ise alıp-baktığı" bir dünya olduğu anlamına geliyor.
Türkiye, "Karşı-Akışlar" döneminde "tek yönlü" enformasyonel akışın sahibidir yani alıyor- bakıyor...
*
ABD; Aydınlanma'dan başlayan ve bireyi pozitif özgürlük üzerinden ulusal, etnik, dini, sınıf vb. kollektif kimliği ve olumsuz özgürlüğü desteklediği için bu sürecin lideridir.
Bu karakteriyle kurduğu tek küresel sisteminin bölgesel pazarlarla çeşitlenmesine ancak yıkılmamasına çaba gösteriyor...
*
Rusya ise "toplumlar karşılaştırılabilir ancak bunların herhangi birinin nesnel olarak diğerlerinden daha iyi olduğu söylenemez" düşüncesinden hareket ediyor.
ABD ve Batı toplumunun, ırkçı ve sömürgeci geçmişine dayanan bir etnosentrik yaklaşımla "evrensellik" iddiasında olduğunu,
Aslında böyle bir tavrın içsel doğasının, ötekine kendi kimliğinin empoze edilmesi ve paranoyak kılma arzusuna dayandığını ve bu hastalığın Batı ırkçılığı olduğuna inanıyor.
Batı'nın bu anlayışının insanlığın ve onun kültürünün ahlaki, manevi ve geleneksel temel değerlerine karşı olduğu için köleliğin en iğrenç formülü olduğunu savunuyor.
Buna göre demokrasi, insan hakları, bireycilik vb. kavramlar evrensel değil Batılı değerlerdir ve diğer kültürlere teşvik edilmemelidir.
Bu yüzden mevcut tek kutuplu statükodan ziyade çok kutupluluğa dayalı uluslararası ilişkileri öneriyor....
*
Bu çerçevede 5 Mart'ta, Fransa Cumhurbaşkanı E. Macron, AB parlamentosu seçimleri öncesinde Avrupa'ya bir açık mektup kaleme aldı.
"Demokrasimizi korumalıyız. Her seçimde oylarımızı etkilemek isteyen güçlere karşı liderlerimizi seçme özgürlüğümüz olmalı" dedi..
Bu hakkı korumak için bir Avrupa ajansı kurmayı teklif etti.
Avrupa ajansı teklifi, devletlere seçimlerine yönelik siber saldırıları ve diğer tehditleri azaltmalarına yardımcı olacak,
Ortak sistem ve uzmanlar sağlamayı öngörüyor...
*
Avrupa'nın bu tür bir kuruma ihtiyacı olduğu açıktır.
2016 ABD başkanlık seçimlerini hedef alan siber saldırıların ve yanlış bilgilendirme kampanyalarının izole edilemediğini gösteren önemli kanıtlar bulunuyor.
Bu fenomenin ABD coğrafyasıyla sınırlı olmadığı da biliniyor.
*
İngiltere Brexit referandumunda Rus karışması,
2017'de Katalonya'nın, İspanya'dan bağımsızlığı ile ilgili resmi olmayan referandumunda ileri sürülen sahte haberler,
Alman devlet kurumlarının 2017 parlamento seçimlerinde Rusya'nın bilgisayar sistemlerini hacklediği iddiası,
Litvanya, Estonya ve Tayvan'daki sosyal medyada yanlış bilgilendirme konusunda endişeler, demokrasiye karşı birer tehdit sayılıyor.
*
Rusya'nın, ABD'den Avrupa'ya uzanan seçimleri etkilediği endişesinin ışığında;
2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Ulusal Cephe'nin ırkçı ve anti-Semitik geçmişinden dolayı Fransız bankalarından borç alamayışı,
Ama Marine Le Pen' in Kremlin ile bağları olan Çek- Rus Bankası'ndan kredi alması, onun V.Putin ile olan ilişkisindeki sır'a bir işaret kabul ediliyor..
Macron'un sunduğu vizyonda bunun büyük etkisi görülüyor...
*
Bir analizle bu olaylarda vakanın oluş şekli ya da failin yönteminin neredeyse aynı olduğu tesbit ediliyor..
Rusya kendini bu yönteme ilk adapte eden ülkeydi.
Bugün Tayvan yetkilileri, vatandaşlarını Çin'in benzer yollardan uyguladığı algı operasyonlarından korumaya çalışıyor.
Suudi Arabistan, İran, Türkiye ve daha bir çok ülke siber yeteneklerini geliştiriyor.
*
Bu konuda AB üyesi devletlerinin her biri bağımsız olarak siber yeteneklerini geliştirme çabası veriyor.
Hepsi güç politikalarının bir aracı olarak;
Siber saldırılar yoluyla siyasal istihbarat çalmak,
Ya da kilit demokratik olaylara yaklaşımda kuşku uyandırmaya yönelik çevrimiçi sızıntı yapmak çabasındadırlar.
Bu yüzden Macron'un bir ajans kurulması teklifine Avrupa düzeyinden olumlu bir yanıt verilmesinin gerekli olduğu düşünülüyor.
*
Çünkü AB kapsamında bir ülkenin riski yok etmek için bir başına teknik ve yasal bir çözüm uygulaması yeterli değildir..
Küresel doğaları gereği Facebook ve Twitter gibi şirketler demokratik süreçlerin saldırı sistemleridir.
AB odaklı müdahalelere çok uygun bir sorun teşkil ediyorlar.
Bu yüzden AB’nin ekonomik ve küresel gücünü temsil eden bir ajansın demokrasiyi koruma şansının daha iyi olacağı düşünülüyor.
*
Ayrıca bu konuda Avrupa ülkelerinin birlikte çalışması da birbirlerinden öğrenme imkanı sağlayacaktır..
Mesela Litvanya ya da Baltık ülkeleri, askeri ve sivil altyapılarına yapılan sahte haber saldırılarına karşı,
Askeri uzmanlar, gazeteciler ve siyasi analizcilerden oluşturulan bir grupla çalışıyor
Denetleyici olan bu grubun görevi potansiyel olarak ülkelerini dengesizleştirecek hikayeleri ortadan kaldırmaktır.
Coğrafi konumları ve bölgesel stratejilerinden ötürü Litvanya ve Estonya gibi devletler, bu tür bir çözümlemeye uzun süre maruz kalmıştır,
Bugün bu ülkeler sadece farkındalık anlamında değil, yıllardır vatandaşlarını bu tehdit konusunda eğittikleri için de,
Avrupa siyasi tartışmalarında hala eksik olan bağlamı sağlamanın hafızası olarak kabul ediliyorlar...
*
Cumhurbaşkanı E.Macron'un işaret ettiği sorunlara Avrupalı ülkeler bireysel olarak kendi yaklaşımlarını geliştiriyor.
Ancak bu çabaları, bilgelik ve uzman liderliğindeki kaynakları bir araya getirebilecek tek bir merkezi kurum altında bir araya getirmenin önemli açıkltır.
Yine de Macron'un vizyonu, kötü tanımlanmış bir tehdide karşı önemli bir siyasi irade birikimi gerektiriyor...
*
Çünkü Avrupa, bu kurumun hafifletmek istediği riskler nedeniyle;
Büyütülmüş ya da azaltılmış, küçük ve büyük mesela Rus troll hesapları, Fransa'da Sarı Yelekliler Hareket gibi bir dizi krizle uğraşmaya çalışıyor.
Avrupa’da diğer birçok meseleye ilişkin anlaşmazlığın ortasında net ve ortak bir rolle bir ajans oluşturmak, güçlü bir gerektiriyor...
*
Bu çerçevede Türkiye, 31 Mart Yerel seçimlerine giderken,
ABD ve Rusya dengesinde "Seçim Güvenliği " konusu büyük bir önem arzediyor.
Üstelik Türkiye enformasyonel dünyanın satanı değil, alıp-bakan tarafındadır.
*
O yüzden Türkiye'nin seçim güvenliği denildiğinde temel olarak;
Eşit oy ilkesini korumak: Seçmenin baskıya maruz kalmasını engellemek: Oy sayımı için gerekli olan önlemleri almak,
Sonuçların YSK'nın kullandığı SEÇSİS adlı programa aktarılmasına kadar olan sürecte gerekli her tertibatı alması gerekiyor.
*
Ne ki, askeri uzmanlar, gazeteciler, siyasi analizciler ve bilgisayar uzmanlarının yakın takinide Ak Saray'da yerleşik SEÇSİS sistemine yüklenen seçim sonuçlarının,
Eş zamanlı olarak siyasi partilerin genel merkezlerinde görüntülenmesi ve Adalet Bakanlığının UYAP sisteminde yayımlanması süreci;
İşbu enformasyonel dünyada "Satan'ın" hükmünün geçtiği bir evredir ki, bu bambaşka bir işlemdir...
*
ABD ve Rusya bilgi alanında aktif önlemler olarak adlandırdıkları şeylerin ustalarıdır.
İki ülke de harekât alanı olarak kara, deniz, uzayı kapsayan Siber Uzayı en üst seviyede kullanıyor.
Böylece bilgi toplumu ve güç unsurlarının her biri üzerinde kesin etkinlik sağlıyorlar.
*
Bu nedenle Türk seçmeninin siber saldırıların hayal dahi edilemeyecek şeylere neden olabileceğinin tasavvurunda olması gerekiyor.
Çünkü aklın gitmediği her noktada insan değil şeytan bulunuyor...
Nitekim Siber uzayda sayısal teknolojinin gücüyle olgunun manzarası dahi değiştiriliyor...
*
Her iki gücün birbirlerinin meşruluğuyla ilgili kuşkular uyandırmayı amaçladığı bir dünyada;
SECSİS sisteminin sahibi Pan-İslamcı, Cihatçı ve Osmanlıcı Erdoğan'ın da mazisever siyasetine meşruiyet için ölümüne çabaladığını görmek gerekiyor. (20.3.2019)

7 Mart 2019 Perşembe

8 Mart Dünya Kadınlar Günü!.. Türkiye'de İşkence, Saldırı ve Zulme Maruz, Çile Çeken, Feryat Eden, "İMDAT" Çığlıkları Atan, Masum ve Müsemma; Alçak, Kâfir ve Zalimlerin Eline Düşmüş Sahipsiz/Devletsiz Küçücük, Minnacık Kelebekler ve Melekler Misali KIZ ÇOCUKLARI!..

8 Mart Dünya Kadınlar Günü!.. 
Türkiye'de İşkence, Saldırı ve Zulme Maruz, Çile Çeken, Feryat Eden, "İMDAT" Çığlıkları Atan, Masum ve Müsemma; Alçak, Kâfir ve Zalimlerin Eline Düşmüş Sahipsiz/Devletsiz Küçücük, Minnacık Kelebekler ve Melekler Misali KIZ ÇOCUKLARI!..
Bu gün: "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" 
Tam da bu alçaklığın, rezillik, kalleşlik ve kepazeliğin; Merhametsiz İşkence ve mezalimin üstüne gitme; Masum ve Meleksi, biçare Kız Çocuklarını "Allah Rızası İçin ve İnsanlık Namına" kurtarma, gafil, mel'un, sapık ve zalimleri en ağır surette cezalandırma zamanıdır. HAYDİ, GERÇEK ANNE, BABA VE İNSANLAR İŞ BAŞINA!..
SEBEP SENSİN. 
"SENİN SUSMAN VE ONLARA EVET DEMENDİR"  
SENİN SUSMAN OLANLARA EVET DEMENDİR!.....
"Gazete, Sosyal Medya ve Ajanslardan Alıntıdır 
(07.03.2019-eturkiyeyizbiz@googlegroups.com)"

Bolu'da imam nikahıyla evlendirilen 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıktı.

Samsun'da otomobil çarptı diye koma halinde hastaneye getirilen 14 yaşındaki kız çocuğunun, imam nikahlı eşi tarafından odunla dövüldüğü, sonra da kaza süsü vermek için motosikletle üzerinden geçildiği anlaşıldı.

Ordu'da 13 yaşındayken para karşılığında evlendirilen kız çocuğu, sürekli dayak yediği 40 yaşındaki herifin evi terketmesi üzerine, kendi ailesi tarafından kabul edilmedi, henüz 17 yaşındayken üç çocuğuyla ortada kaldı.

Gaziantep'te özel hastanede 18 yaşında birinin kimliğiyle doğum yaptırılan kız çocuğunun, aslında 12 yaşında olduğu tespit edildi.

Adana'da 13 yaşındaki kız çocuğuna düğün yapıldı. Sakarya'da kuzeniyle evlendirilen 15 yaşındaki kız çocuğu, evden kaçıp polise sığındı.

Tekirdağ'da bir noterin, 14 yaşındaki kızlarını evlendirmek isteyen ana-babaya muvafakatname verdiği belirlendi.

Tokat'ta evlendirilen 12 yaşındaki kız çocuğunun dört aylık hamile olduğu anlaşıldı.

Ağrı'da 16 yaşında evlendirilen kız çocuğu, işkence yapılmış, tuvalette eli kolu bağlanmış halde bulundu.

İzmir'de 12 yaşında evlendirilen kız çocuğu, sezaryenle doğum yaptı.

Adana'da imam nikahıyla evlendirilen 16 yaşındaki kız çocuğu, trenin önüne atladı.

Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu'nda konuşan Gümüşhane Üniversitesi öğretim üyesi, bizzat yaşadığı hadiseyi anlattı, “yol kenarında bir kız çocuğunu kucağında bebeğiyle ağlarken gördüm, 16 yaşındayken evlendirilmiş, anne olmuş, bebeğinin eli yanmış, ne yapacağını bilmiyor, bebeğiyle birlikte ağlıyordu, aslında orada bir anne ağlamıyordu, iki çocuk ağlıyordu” dedi.

Kayseri'de para karşılığında evlendirildiği herif tarafından sokağa atılan, kamyonet kasasında yaşayan 15 yaşındaki kız çocuğu, av tüfeğiyle canına kıydı.

Konya'da 16 yaşındayken evlendirilen kız çocuğu, inşaatın yedinci katından atladı.

Siirt'te dünyaya geldi, ismi Kader'di, 12 yaşında evlendirildi, 13 yaşında anne oldu, 14 yaşında canına kıydı, adı üstünde kaderi böyleymiş denildi, geçildi.

12 yaşındayken iki bilezik karşılığında 40 yaşındaki evli herife kuma verildiği ortaya çıkan kız çocuğu “yanına yatmaya korkardım, bana oyuncak almayınca ağlardım” dedi.

11 yaşındayken 40 yaşındaki herifle evlendirilen kız çocuğu “çocuk doğuramıyor diye dövüldüğünü, üç dört sene kaynanasının koynunda yattığını” söyledi.

30 yaşında biriyle evlendirilen 13 yaşındaki kız çocuğu, seneler sonra gazete röportajında anlattı: “İlk gece beni tek başıma odaya soktular, korkudan bayıldım, kolonya verdiler, evlendirildiğim kişi odaya geldi, ‘hadi gel seninle evcilik oyunu oynayalım' dedi, bu cümleyi hayatım boyunca unutmayacağım…”

12 yaşındayken okulundan alınıp, başlık parası karşılığında 50 yaşındaki herifin koynuna sokulduğu anlaşılan kız çocuğu “derslerim çok iyiydi, rüyamda sürekli mezun olduğumu, diploma aldığımı görüyorum” dedi.

Henüz 14 yaşındayken 10 bin lira karşılığında, beş çocuk, dokuz torun sahibi 70 yaşındaki herife verilen kız çocuğu, seneler sonra bu konuda araştırma yapan üniversite ekibine anlattı, “annemi asla affetmeyeceğim, hayatımı değiştirme imkanım olsaydı, en önce babamı değiştirirdim” dedi.

Akp hükümeti, işte bu sapıklara af kanunu çıkarmaya çalışmıştı.

Geceyarısı sessiz sedasız meclisten geçirirken muhalefet partilerine yakalanan adalet bakanımız “bunlar tecavüzcü değil, cinsel istismar suçunu zorla işlemiş kişiler değil, tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler” demişti.

Adalet bakanımızın “küçüğün de rızasıyla yapılmış işler” dediği işler, işte bu işlerdi!

Ve bu işler… Sadece ahlaksız babalar, utanmaz dünürler, sapık damatlarla yapılmıyordu. İmamlarla yapılıyordu.

Çünkü, imamlar nikah kıyıyor, imamlar onaylıyordu.
Babalar istedikleri kadar ahlaksız olsun, dünürler istedikleri kadar utanmaz olsun… İmamlar rıza göstermese, bu insanlık suçu işlenemezdi.
İmamlar, nikahını kıy diye kendilerine getirilen kız çocuklarını polise, jandarmaya, savcıya bildirse, bu talihsiz kız çocukları, babaları hatta dedeleri yaşındaki sapıkların yatağına sokulamazdı.
İmamlar, bu işlerin olmazsa olmazıydı.

Sapıklara af kanunu çıkarmayı başaramayan hükümetimiz ne yaptı?
İmamlara resmi nikah kıyma yetkisi verdi.

Ve, İstanbul'da ortaya çıktı… Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne son beş ayda 15 yaşından küçük 115 hamile çocuk getirilmiş, polise bildirilmemiş, basına yansıyana kadar soruşturma bile açılmamış, üstü örtülmüş, sırf bu hastaneye yılda 500'ün üzerinde hamile çocuk getiriliyormuş.

Bu ‘milli utanç' vesilesiyle tekrar soruyorum…
Bu çocuklara imam nikahını kimler kıydı?
Bu çocukların sapık heriflerin koynuna sokulmasına kimler dinimiz adına onay verdi?

Sayın hükümetimiz tarafından resmi nikah kıyma yetkisi verilen imamlar olmasa, Türkiye bu dünya çapındaki ‘hamile çocuklar' utancını yaşar mıydı?

BENCE ÇÖZÜM:
16 yıl bütün ihaleleri yandaşlara verdiniz
16 yıl hep yandaşların borçlarını sildiniz
16 yıl hep yandaşları işe aldınız
16 yıl yapılan her işten komisyon alıp cebinizi doldurdunuz.
Beka sorunumuz yok ama sizlerin ikbal ve istikbal endişesi var.

UYANMAK YETMEZ, UYANDIRMAK DA LAZIM.
DİN İMAN SOSLU YALANLA TALANA DEVAM EDİLİRSE, ORTADA RİYAKAR VE SAHTEKAR DOLANDIRICILAR VE ŞARLATANLARDAN BAŞKASI KALMAZ.
OKUMUŞ VE OKUMAMIŞ CAHİLLERE GÖRE SÖZÜM YOKTUR.
ETKİ AJANLARIYLA DA MUHATAP DEĞİLİM.
SÖZÜM "DÜRÜST, MAKUL, ORTA ZEKALI" VE MÜSTEMLEKE MÜLTEZİMLERİNCE UYGULANAN SOSYO-EKONOMİK POLİTİKALARLA FAKİRLEŞTİRİP AKLINI, HAYSİYET VE ŞEREFİNİ, KİMLİK VE KİŞİLİĞİNİ HALA KAYBETTİREMEDİĞİ KİMSELEREDİR