1 Kasım 2018 Perşembe

KİRLİ OYUN, KALLEŞLİK VE HAİN TUZAK (I)., İHANETİN SECERESİ; DEŞİFRE VE KODLARI (II)., GAFLET, DALÂLET VE HIYANET (III)., PERİNÇEK'İN ÖZERKLİK PROGRAMI: DEMOKRATİK FEDERAL EMEKÇİ CUMHURİYETİ., GAFLET, DALALET VE HIYANET (IV).., Mustafa Nevruz SINACI (Ankara: 21 MART 2013 PERŞEMBE)

KİRLİ OYUN, KALLEŞLİK VE HAİN TUZAK (I)
Mustafa Nevruz SINACI
Tarih boyunca, düşman tarafından, alnından vurulmuş bir Türk görülmemiştir.
Türk’e düşmanlık edecek kadar alçak; Medeniyet, adalet ahlâkı, hakkaniyet, huzur ve hukuk yoksunu cani, gaflet, dalâlet ve hıyanetle malul sömürgeci zalimler, O’nu daima kalleşçe ve sırtından vurarak hançerlemişlerdir. Daha açık bir deyimle: Türk Milletinin düşmanları asla dürüst ve mert değil; “ekmeğini yiyip, kuyusunu kazan, tuzak kurup gözünü oyan cinsinden” olabildiğince kancık, din tüccarı, siyaset simsarı, imansız ve kalleştirler.
Bu nedenle atalarımız, “Sinsi, alçak- dessas ve kalleş dostlarımız olacağına, dürüst ve mert düşmanlarımız olsun daha evlâdır” diyerek; Asırlardır maruz kaldıkları gizli kalleşlik, dış güdümlü isyan, işbirlikçilik, iki yüzlülük ve menfur ihanetleri hayıfla dile getirmişlerdir. Dâhili ve harici bedhahlara dikkat çekmek için kullanılan “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” Ata Sözü de bunu en iyi ve en bariz şekilde kanıtlar mahiyettedir.
Dolayısıyla AtaTürk’ün: (tam ve orijinal haliyle) “Türk demek: Türk’çe konuşmak, Türk’çe düşünmek ve Türk’çe yaşamaktır. Ne mutlu Türk’üm diyene.” vecizesi, bu anlam ve bağlamda “daima akılda tutulması, icabına uyulması ve her ne pahasına olursa olsun mutlak surette gereğinin yapılması zorunlu” bir emir, emanet ve vasiyettir. Keza, bu vasiyete uymak ve kıskançlıkla uygulamak meşru bir hak; Karşı olan, karşı koyan ve bu umdeye gizli yahut açık muhalefetle hayat hakkı tanımak istemeyenlerle kıyasıya mücadele de “meşru müdafaa” dır.
Aksi takdirde Necip Türk Milleti ve ebed-müddet Türk Devleti’nin; Damarlarında kirli kan ve irin taşıyan güdümlü haymatlos, etki ajanı, dönme, devşirme, koza ve necis kriptolarca her daim melhus bir tuzağa düşülmesi mümkün ve mukadderdir. Bu nedenle her Türk ve “namuslu dürüst bütün Türk vatandaşları” daima müteyakkız ve uyanık olmak zorunda ve durumundadırlar.
ANADOLU ŞUURU VE KAHPELİK OYUNU..
Yarım asır önce başkaldırıp, günümüzde “hükümeti”, eşkıya ile istişare etmeye, anlaşma, uzlaşma masasına oturmaya mecbur edecek şantajlara başvuracak kadar şımaran, başıboş kalan, pervasızlaşan ve güdüldükleri AB domuzlarının pompaladıkları gazla iyice azgınlaşan ihanetin Anadolu halkı nicedir farkında. Vatan toprağının, devlet umuru, gücü ve servetinin özelleştirme dâhil, pek çok menfur pazarlık, derin gaflet, dalalet, kirli oyun ve hıyanetler sonucu ayağının altından kaydırılmakta olduğunu da bilmekte. Bıçağın kemiğe dayandığını da; Fırtınanın, adına utanmadan “ulusal medya” dedikleri paçavralar, inlek ve ilenmekler (radyo-tv) ile “kitle partisi” sahtekârlığı, üçkâğıtçılık ve nitelikli dolandırıcılık, yalan-talanla sürdürülen cunta-sulta tarafından ‘bir kaşık suda fırtına’ tarzı çıkartıldığının da pek alâ farkında. Anadolu ihanetten gafil değil.
Dahası, artık millet; Dünyanın en pahalı “fahiş” petrol ürünü (benzin vb) satışı, doğalgaz, elektrik, ekmek, su ve telekominikasyon üzerinden oynanan oyun ve haksız sağlanan çok yüksek rantları; Kısa sürede ‘yürü ya kul’ hitabına muhatap, cemaatin lûtfuna mazhar koyu partizanlığı; Ve esasta bu hovardalık, şımarıklık, haddini bilmezlik ve önü alınamayan yolsuzluklar yüzünden eşkıya ile “paylaşma” pazarlıklarına yanaşıldığını (hattâ oturulduğunu) da Anadolu insanı çok iyi biliyor. Bu elim felâketi; 27 Mayıs 1960’la başlayan “ikinci karşı devrim” (İsmet İnönü’nün bir vakitler vaat ve taahhüt ettiği söylenen İngiliz Milletler Topluluğuna biat) ve Amerika’ya teslim sürecinde Demirel, Türkeş, Ecevit, Erbakan, Çiller, Baykal, Yılmaz ve diğerlerinin hazırladığının farkında ve bilincinde. Gidin bakın, kulak misafiri olun, konuşturun dinleyin: Anadolu Kürt’leri; “Bizim kimseyle bir sorunumuz yok, halimizden memnunuz. Türk-Kürt kardeş, pkk Ermeni dölü, kahpe ve kalleştir. Hainler, zalimlar ve bölücüler bizi istismar ve rencide etmesin” diyorlar…
BU DA ŞİMDİ BİLİNDİ!..
Tıpkı hayırsız ve uğursuz AB süreci gibi, yıllardır oynanan bu kirli oyun sahnesinde de; devlete karşı suçu sabit.; Kürt ve insanlık düşmanlığı ile Ermeni dönmesi Artin olduğu subut, seri cinayetlerle maruf, vatana ihanetten hükümlü, azılı bebek katili bir mahkûma, gidecek ve pazarlık edecek kadar oyuna gelen, aldanan, alçalan, (belki de terörle işbirliği halinde olan) bir zihniyetin karanlık yüzü, kirli ilişkileri ve gizemli geçmişi araştırıldığında, ortaya çok acı, hain ve menfur bir tablo çıkmaktadır. İşte enteresan bir örnek, üstelik şimdi onlar “ulusalcı” takılıyorlar!…
***
İHANETİN SECERESİ; DEŞİFRE VE KODLARI (II)
Mustafa Nevruz SINACI

Doğu Perinçek'in Sosyalist partisi ve 2000’e Doğru dergisi pkk'yı nasıl destekledi: (*)
“Perinçek, Bekaa'ya iki kez gidip Apo'ya gül vermişti. Geçtiğimiz günlerde Perinçek'in BDP milletvekili Sırrı Sakık'la rakı içerken çekilmiş resmi de yayınladı. Resimle ilgili Sakık şu açıklamayı yaptı: "Evet biz Doğu bey ile sıkça bir araya gelirdik. Bizim arkadaşımız. Perinçek bizim partiye gelirdi, biz de onun partisine giderdik. Zaman zaman birlikte yemek yerdik…”
Sırrı Sakık devamla: “Görüş alışverişinde bulunurduk. Doğu Perinçek benim sevdiğim, beğendiğim bir siyasetçidir." Terör örgütü’nün yan kuruluşu DTK'nın hazırladığı "Demokratik Özerklik" taslağı Türkiye’de büyük tepki topladı. Türkiye'nin açıkça Türk ve Kürtleri federal yönetimine dönüştüren taslak pek çok Türk'ün "insaf, bölücülük bu kadar da mı azgınlaşır” demesine neden oldu. Ancak taslağı okuduğumuz zaman, biz Türksolu olarak pek şaşırmadık. Çünkü bu talepleri daha önce savunan birini biliyoruz: D. Perinçek. Evet, DTK'nın ve BDP'nin bugünlerde büyük tartışma yaratan "Demokratik Özerklik" taslağı, yıllar önce Doğu Perinçek tarafından dile getiriliyordu. Üstelik çok daha "ileri" taleplerle... Sene 1991. Türkiye'de bir genel seçim yapılıyor. Seçimde PKK'nın yasal partisi HEP ile ittifak kurmuş, mecliste grup kurmaya çalışıyor. Perinçek liderliğindeki Sosyalist Parti (SP) ise seçime katılan diğer 5 partiden biri.
O yıllarda Perinçek'in çıkardığı derginin adı 2000'e Doğru. O dönem bölücülük bugünkü gibi serbest değildi. PKK'nın yasal propaganda olanakları son derece sınırlıydı. İşte 2000'e Doğru ve Sosyalist Parti, bu konularda PKK'nın ihtiyaçlarını karşılıyordu. Örneğin SP'nin düzenlediği mitingler PKK'lıların boy gösterdiği, sloganlarını attığı eylemlere dönüşüyordu. Nitekim, SP o dönemde güneydoğunun pek çok ilinde binlerce kişinin katılımıyla mitingler yapmış ama seçimlerde toplam 100.000 oy anca alabilmişti. Yani mitinglerine katılan insan sayısının 10'da birinden bile az oy alarak dünya siyaset tarihine geçmeyi başarmış biridir Perinçek!
Bu garip durum bile SP mitinglerinin PKK destekli eylemler olduğunun göstergesi. PKK'lılar, SP'nin mitinglerine katıldı ama seçimlerde SHP-HEP ittifakına oy topladı. Böylece Perinçek "binde iki"lik kara yazgısından o seçimde de kurtulamadı. 2000'e Doğru ise o dönem Kürtçülüğün önde giden yayın organıydı. Derginin en önemli misyonu pek çok bölücü firkin ilk kez ortaya konduğu yayın organı olmasıydı. Örneğin, Türkiye'deki 47 etnik grubun haritaları ek olarak veriliyor, Kürtçü, Ermenici tezler manşetlerden savunuluyordu. Ayrıca hemen her sayıda PKK liderleriyle röportajlar yer alıyor, "PKK Ordulaşıyor" gibi kapaklarla PKK'nın güçlendiği propagandası yapılıyor, "Ordu orman yakıyor" gibi manşetlerle ise Türk Ordusu'nun PKK'ya karşı mücadele azmi baltalanmaya çalışılıyordu. Kısacası bugün Zaman'dan Taraf'a, Radikal'den Milliyet'e basınımızın yürüttüğü Ordu düşmanı, bölücülük yanlısı, PKK sempatizanı yayını o dönem tek başına 2000'e Doğru üstlenmişti.
PERİNÇEK'İN ÖZERKLİK PROGRAMI:
İşte o günlerde, yani Perinçek'in partisi SP'nin PKK'lılarla iç içe geçtiği, dergisi 2000'e Doğru'nun PKK propagandası yaptığı 1989-90-91 yıllarında, SP Kürt Sorununa Çözüm programı yayınlar. Tam ismi şöyledir: "Demokratik Federal Emekçi Cumhuriyeti." Perinçek’in programını burada ayrıntılı incelemesini yapmayacağız. (tam metin aşağıdadır) Görüleceği üzere programda Türkiye Türklerin ve Kürtlerin federal cumhuriyetine dönüştürülüyor. Bugün BDP'lilerin savunduğu o çok tepki toplayan dört temel madde Perinçek'in programında da mevcut.
1.Ayrı meclis, ayrı bayrak, ayrı milli marş; 2. Kürtçe resmi dil; 3. Yerleşim yerlerine Kürtçe isim; 4. Öz savunma gücü. Bakınız: BDP'nin fikir babası Perinçek, 20 yıl önce aynı şeyleri savunmuş...
PERİNÇEK'İN PROGRAMI BDP'NİNKİNDEN DAHA BÖLÜCÜ
Ancak Perinçek'in programında daha da bölücü maddeler var. Perinçek, "Kürt İlleri" dediği şehirlerimizde bir referandum yapılmasını ve bağımsız bir "Kürdistan" isteyenlerin de bu referandumda özgürce propaganda yapabilmesini istiyor. Zaten programının ilk maddesine de Kürtlerin isterse ayrı bir devlet kurabileceğini yazmış. BDP'liler bile bu kadar ileri gitmedi!
Tabii, bu bir süreç meselesi, BDP'liler o günlerde, bugün savundukları "demokratik özerklik” programını da dile getiremiyorlardı.
GAFLET, DALÂLET VE HIYANET (III)
Mustafa Nevruz SINACI

Türksolu’nun yıllardır yaptığı uyarıların da ne kadar haklı olduğu bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bölücülüğün tavizler vererek durdurulamayacağını defalarca kez söyledik. Ancak özellikle AKP iktidarı, taviz üstüne taviz verdi ve görüldüğü gibi BDP'liler artık açıkça özerklik isteyecek noktaya geldiler. Taviz vermeye devam edilirse bir adım daha atıp "referandum" isteyecekleri, Kürtlere ayrı devlet kurma hakkı tanınması gerektiğini söyleyecekleri ortada.
Zaten fikir babaları Perinçek de yıllar önce öyle buyurmuş...
DOĞU PERİNÇEK: "ATATÜRK MİLLİYETÇİSİ DEĞİLİM"
İlginç olan bir başka nokta ise Perinçek'in bu program nedeniyle açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesinde verdiği savunma. BDP'lilerin bugün söylediklerine çok benziyor. Şöyle demiş Perinçek: "Biz bastırmanın karşısındayız. Açık söyleyeyim, bastırarak bu sorunların çözülmeyeceğini bir kere daha göreceğiz. Bastırarak bu sorunlar ertelenir. Beş sene ertelersiniz, 10 sene ertelersiniz, bakın erteleyememiştir. Dersim isyanı bastırıldı, 1925'te Şeyh Sait isyanı bastırıldı, Ağrı-Zilan isyanları bastırıldı, çözüldü mü? Biz de diyoruz ki, başka bir yoldan çözelim." Ve o dönemki Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’in “Türk milliyetçiliğine karşı mısınız?" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Türk milliyetçiliğine de karşıyız. Mecbur değilim Atatürk milliyetçisi olmaya... Partimiz milliyetçiliği bir ideoloji olarak benimsemiyor ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına da uygun görmüyor... Atatürk milliyetçiliği bir kısmını dışlayacaktır." İşte Perinçek gerçeği. 20 yıl önce savunduklarıyla bugün BDP'nin yolunu aydınlatıyor! BDP’nin savunduğu özerkliği yıllar önce ilk Perinçek dile getirmişti:
PERİNÇEK'İN ÖZERKLİK PROGRAMI:
DEMOKRATİK FEDERAL EMEKÇİ CUMHURİYETİ

Perinçek'in dergisi 2000'e Doğru'da defalarca yayınlanan bu metin, Sosyalist Parti'nin de programında yer alıyordu. İlk olarak 1991 genel seçimleri öncesi, 15 Eylül 1991 tarihli 2000'e Doğru'da yayınlandı.
1- Kürt milleti, kendi kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterse ayrı bir devlet kurabilir. Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönüllü birliği gerçekleştirmededir. Ayrılma hakkı gönüllü birliğin her zaman vazgeçilmez koşuludur.
2- Birlikte veya ayrı yaşamak milletlerin özgür iradelerine bağlıdır. Bu özgür iradenin ortaya konabilmesi için, Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda ayrılmayı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir.
3- Bugünkü tarihsel koşullarda, iki milletin emekçilerinin yararına olan çözüm, iki federe devletin eşit olarak katıldığı, demokratik federal bir cumhuriyettir. Bu federasyonda iktidar köylerden ve mahallelerden başlayarak, ilçelerde, illerde federe ve federal düzeyde demokratik seçimlerle belirlenen halk meclisleri aracılığıyla kullanılır. İlçe ve il yönetimleriyle, federal hükümetler, bu meclislerin yürütme organlarıdır meclislere karşı sorumludurlar.
4- Federal Halk Meclisi iki meclisten oluşur; Temsilciler Meclisi ve Milletler Meclisi.
Temsilciler Meclisi, belli sayıda yurttaşa bir milletvekili olmak üzere bütün yurt çapında yapılan seçimlerle belirlenir. Milletler Meclisi, her federe devletten eşit sayıda seçilmiş üyenin katılımıyla oluşur. Yasalar her iki mecliste çoğunluk oylarıyla kabul edilir. Meclislerden birinin reddettiği yasa yürürlüğe girmez. Çalışma Yasası, Ceza Yasası, Medeni Yasa, Yargı Usülleri yasaları bütün ülkede yürürlüktedir, federal organlarca kabul edilir.
5- Her federe devlette azınlıkların çoğunlukta olduğu ilçe ve illerde halk isterse bölgesel özerklik uygulanır.
6- Federal Anayasa, iki milletin ortak anayasasıdır. Her iki milletin ayrı ayrı çoğunluğu tarafından referandumla kabul edilerek yürürlüğe girer. Federe devletlerin arıca kendi anayasaları vardır. Federal Anayasa, federe cumhuriyetler tarafından benimsendiği ölçüde giderek artan unsurları kapsar.
***
GAFLET, DALALET VE HIYANET (IV)
Mustafa Nevruz SINACI

7- Federal Cumhuriyet’in bayrağı ve marşı, Türklerin ve Kürtlerin ortak bayrakları ve marşlarıdır. Ayrıca her federe devletin kendi bayrağı ve marşı vardır. Federasyonun ismi tek bir millete dayandırılmaz.
8- Yurt savunması, savaş ve barış sorunları, uluslararası ilişkilerde temsil, anlaşmaları yapmak, federal organların yetkisindedir.
9- Her federe devlet, yabancı devletlerle ticari ve kültürel alanlarda doğrudan ilişkiler kurabilir, konsolosluklar açabilir.
10- Her yönetim kademesinde iktidar, bütünüyle halk meclislerinde ve bu meclislere karşı sorumlu olan yerel yönetimlerdedir. Bu yönetim sistemi dışında, merkezi idarenin atadığı valilikler, kaymakamlıklar, emniyet ve jandarma örgütü kaldırılır. Bu demokratik yönetim sistemi, aynı zamanda milli eşitlik ve özgürlüğü de güvence altına alır. Yerel güvenlik örgütleri, yerel meclislere sorumlu olan yerel yönetimlerin emrindedir. Köy güvenlik örgütleri, yerel meclislere sorumlu olan yerel yönetimlerin emrindedir. Köy güvenlik örgütleri, köy gençlerinden oluşur ve köy kurullarının emrindedir.
11- Ulusal ve toplumsal gelişme yanında kardeşliğin de önünde engel oluşturan toprak ağalığı, aşiret reisliği ve her türlü ortaçağ ilişkisi köylülerin seferber edilmesine dayanan ve köylü komitelerinin önderlik ettiği bir toprak reformuyla kaldırılır. Federal cumhuriyet, piyasa ekonomisinin derinleştirdiği bölgeler arası eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için, ekonomik bakımdan geri bölgelerin yatırım paylarını artırır. Böylece birliğin ekonomik temelini geliştirir ve pekiştirir. Ekonomide tek bir federal istatistik sistemi uygulanır.
12- Her milletin, milli ve dini azınlıkların, dillerini ve kültürlerini geliştirme, siyasal çalışma ve örgütlenme hakları ve özgürlükleri güvence altındadır.
13- Resmi dil Türkçe ve Kürtçedir. Her federe cumhuriyette kendi dili esastır. Federal organların kararları iki dilde yazılır. İlkokuldan üniversiteye kadar ve bütün kültür kurumlarında, her 2 dilde eğitim-araştırma, basın-yayın, radyo-televizyon vb. iletişim olanakları gerçekleştirilir.
14- Kürtlerin demokratik kültürü, bugüne kadar uygulanan baskılara son verilmesi sayesinde özgürce serpilme olanaklarına kavuşur. İktidar organları, diğer ülkelerde bulunan Türk ve Kürtlerle demokratik kültür alışverişinin özgürce gelişmesi ve bütün dünya halklarıyla ortak enternasyonal bir kültürün renkli ve çoğulcu bir ortamda boy atması için çalışır.
15- Bütün iktidar organları, toplum hayatında ve milletler arasında sorunları zor kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören enternasyonalist bir emekçi kültürünün yayılması için çalışır. Yaşadığımız toprağın tarihini Malazgirt savaşıyla başlatan bağnaz milliyetçi kültüre ve her türden milliyetçiliğe karşı, ülkemizin tarihsel derinliklerinden bu yana çeşitli kavimlerin katkılarıyla zenginleşmiş kültür kaynaklarımızı arayan, koruyan, bu kaynaklardan beslenen, demokratik insan sever, evrensel ve enternasyonalist bir kültür geliştirilir. Ülkemizin evrensel kültür zenginliğini yansıtan yer isimlerinin değiştirilmesine son verilir, her yer bilinen ve yerleşmiş ismiyle anılır. (*)
(*) Perinçek’in dergisi 2000’e Doğru’da defalarca yayınlanan bu metin, Sosyalist Parti’nin de programında yer almakta idi. İlk olarak 1991 genel seçimleri öncesi, 15 Eylül 1991 tarihli 2000’e Doğru’da yayınlandı.
Yararlanılan kaynaklar:
1.Türk Solu Dergisi Sayı: 306, Tarih: 27.12.2010,
2. Özgür Erdem, Bdp'nin Özerklik Programının Fikir Babası Perinçek
3. 2000’e Doğru Dergisi - 15 Eylül 1991
4. Sosyalist Parti Programı (Doğu Perinçek, 1991)

25 Ekim 2018 Perşembe

BAŞKANLIK (!) SİSTEMİ İÇİN ANAYASA (ASLINDA REJİM) DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ Cumhuriyetçi Birlik Plâtformu N. Deniz YILMAZ

BAŞKANLIK (!) SİSTEMİ İÇİN ANAYASA (ASLINDA REJİM) DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ 
Cumhuriyetçi Birlik Plâtformu.İstanbul
N. Deniz YILMAZ

Anayasa (Aslında Rejim) değişikliği teklifi:
(Bu değişiklik tasarısındaki maddelerde geçen Cumhurbaşkanı sözcüğünden Cumhur’u kaldırırsanız boyanın altındaki pası-kiri görürsünüz. İtalik yazılar kaygılarım ve kendi yorumumdur. NDY)
Anayasa değişiklik tasarısı metni http://www.aljazeera.com.tr/haber/anayasa-teklifinin-tam-metni sitesinden alınmıştır.
MADDE 1– 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9 uncu maddesine “bağımsız” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve tarafsız” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 2– 2709 sayılı Kanunun (Mevcut Anayasa) 75 inci maddesinde yer alan “beş yüz elli” ibaresi “altı yüz” şeklinde değiştirilmiştir. (Yani 600 milletvekilimiz olacak. 550 bile fazla iken 600 bence kesmez; şöyle 5000 veya 10.000 kişi falan olmalı.)
MADDE 3– 2709 sayılı Kanunun 76 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Yirmi beş” ibaresi “On sekiz” şeklinde, (Daha 2006 yılında Milletvekili seçilme yaşını 30’dan 24’e indirdiler. Şimdi bu da kesmedi demek ki… Yani henüz askerliğini dahi yapmamış, lise mezunu çocuklar bile milletvekili olabilecek. Siyaset liselere kadar girecek. Milletvekili olabilecek ama bırakın Polis memuru olmayı, silahlı Özel Güvenlik bile olamayacak. Çünkü orada istenen yaş 21) ikinci fıkrasında yer alan “yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar,” ibaresi “askerlikle ilişiği olanlar,” şeklinde değiştirilmiştir. (Burada hukuki terimle sadece askeri okul öğrencileri hariç denmek istiyor. Zira şimdi parayı bastıran zaten askere gitmiyor.)
Oysa toplum ve kültür dinamiktir, ilerliyor. Milletvekili seçilme şartlarına 25 yaş ve üniversite mezunu olma şartı neden konulmaz? Bugün odacılık, gardiyanlık, şoförlük kadroları için bile artık üniversite mezunları aranırken lise son sınıf öğrencisi bile milletvekili adayı olabilecek. Acaba diyorum TBMM’de artık dede-torun, baba-oğul veya ailecek milletvekilliği birlikteliği de mi mümkün olacak? Damat & Kayınpeder birlikteliğinden sonra bu neden olmasın?)
MADDE 4– 2709 sayılı Kanunun 77 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “C. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanının seçim dönemi
MADDE 77- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır. Süresi biten milletvekili yeniden seçilebilir. (Neden milletvekilliğine seçilme sayısı kısıtlaması yok, vazgeçilemez olduklarından mı? AKP’de parti içinde bu kısıtlama vardı ama şimdi yok.) Cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci oylamada gerekli çoğunluğun sağlanamaması halinde 101 inci maddedeki usule göre ikinci oylama yapılır.” (Cumhurbaşkanlığı için bir oy yüzdesi konmadığına göre ikinci oylama neden yapılır? Salt çoğunluk yeterli değil miydi?)
MADDE 5– 2709 sayılı Kanunun 87 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 87- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına (Silahlı kuvvetleri kullanma yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına da verilmiş. Bu nasıl olacak?) karar vermek; milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen- yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.”
MADDE 6– 2709 sayılı Kanunun 98 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve kenar başlığı metinden çıkarılmıştır.
“MADDE 98- Türkiye Büyük Millet Meclisi; meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır. Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir. Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir. Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir. Yazılı soru; yazılı olarak en geç on beş gün içinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarından ibarettir. (Peki, yanıtlanmazsa veya sadece “Devlet sırrı” diyerek zorda kaldıkları her şeyin üstünü kapatırlarsa ne olacak? Yaptırımı nedir? 17-25 Aralık suçüstü olaylarından sonra yaşananlar neydi? Delillere ve o kişilerin itiraflarına rağmen –biri de şimdiki başbakandır- O şahısları TBMM’de kimler ve niçin hem de aleni olarak korudu? “ ‘Yargılansınlar’ deyip de siyasi geleceğimi neden riske atayım?” diyen Anayasa Hukuku Profesörü kimdi?) Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.”
MADDE 7– 2709 sayılı Kanunun 101 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“A. Adaylık ve seçimi
MADDE 101-Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, (18 yaşında milletvekili olunabiliyor da Cumhurbaşkanı olmak için 40 yaş aranıyor? Gerçi eskiden de 45 yaş idi. Olgunluk aranıyorsa milletvekillerinde olgunluk aranmayacak mı yoksa DEDE-TORUN MECLİSTE Mİ OLACAKLAR?) yaşında yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip, Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. (Neden milletvekilliğine bu seçilme sayısı kısıtlaması yok?) Cumhurbaşkanlığına, siyasi parti grupları, en son yapılan genel seçimlerde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler ile en az yüz bin seçmen aday gösterebilir. Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer. Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilir. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, (SALT ÇOĞUNLUĞUN SAĞLANAMAMASI, YANİ MİLYONLARCA SEÇMENİN OYUNUN TAM SAYI OLARAK BİRBİRİNE EŞİT GELMESİ MİLYONDA KAÇ OLASILIKTIR?) bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilir. İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılmaması halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların salt çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilir. Oylamada, adayın geçerli oyların çoğunluğunu alamaması halinde, sadece Cumhurbaşkanı seçimi yenilenir. Seçimlerin tamamlanamaması halinde, yenisi göreve başlayıncaya kadar mevcut Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin diğer usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
MADDE 8- 2709 sayılı Kanunun 104 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 104- Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; (Eskiden C.Başkanları tarafsız olduğundan ve partilerinden tamamen soyutlandığından –Özal ve RTE hariç- milletin birliğini temsil edebilirlerdi. Şimdi zaten taraf olan birisi bunu nasıl yapacak?) Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder. (Hem partili hem de tarafsız nasıl oluyor? Alenen taraflı ve partili biri nasıl tarafsız davranabilir?) Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapar. Ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclise mesaj verir. (Bu ne menem bir şeydir? TBMM’ye mesaj-emir-talimat vermek C.Başkanı da olsa kimin haddine? O zaman Milli İrade’nin de üstünde bir irade olmuyor mu? Şimdi ikilikten şikayet edenler bunu nasıl savunacaklar? Ülkede esas olan karar organı TBMM değil miydi?) Kanunları yayımlar. Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinde iptal davası açar. Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir. Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler. (Yürürlükteki Anayasada sadece C.Başkanlığı Genel Sekreterliğininki için bu işlemi yapar. Yani üst kademe devlet memurlarını atadığı gibi nasıl atayacağını da kendisi kararlaştırıyor. Yani nasıl canım isterse misali…) Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerini gönderir, Türkiye Cumhuriyetine gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul eder. Milletlerarası antlaşmaları onaylar (Madde 87’de TBMM yani 600 kişi sadece onaylanmasını uygun bulmak zorunda(!) ve yayımlar Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunar. Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil eder. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına (TSK hangi şartlarda, nasıl kullanılacak? Ülke içi veya dışı ayrımı yok…) karar verir. Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır. Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. (Yani kendi yetkilerini kendisi belirleyecek. Böyle bir yetki DÜNYADA VAR MIDIR?) Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. (Şimdi yaptığı gibi düzenlerse ne olacak?) Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. (Bugüne kadar Anayasayı ihlal etti de ne oldu? En sonunda Anayasayı kendilerine uydurmak zorunda kalınmış olmanın sonuçları değil mi şimdi bu yaptığımız?) Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir. (Bu şartlarda mümkün müdür?) Cumhurbaşkanı, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir. Kararnameler ve yönetmelikler, yayımdan sonraki bir tarih belirlenmemişse, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girer. Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”
MADDE 9– 2709 sayılı Kanunun 105 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“E. Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu MADDE 105- Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün (Yani en az 360 milletvekili) gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak on beş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir. Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır, dağıtımından itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. (Yani en az 360 milletvekili) Yüce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir defaya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin olarak tamamlanır. Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı, seçim kararı alamaz. (Peki, şimdiki asla yapmaz ama gelecekteki bir C.Başkanımız aleni bir suç işlemiş, TBMM’de soruşturma açılması önergesi verilmiş ama henüz görüşülmeye başlanmamışsa, meclisi fesh edemez mi? Feshine karar verdiği meclis onu nasıl yargılanmak üzere soruşturma yapabilir?) Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer. Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da bu madde hükmü uygulanır.” (Burada da kafam fena karıştı… Yani görevi bittikten, emekli olduktan sonra da mı görevi(!) sona erecek?)
MADDE 10- 2709 sayılı Kanunun 106 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“F. Cumhurbaşkanı yardımcıları, Cumhurbaşkanına vekâlet ve bakanlar
MADDE 106- Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra bir veya daha fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilir. (Neden bir belirli sayı yok? İdare hukukunda “kamuda keyfilik değil kanunilik esastır” diye öğrendik biz. Örneğin: milletvekili sayısı kadar da kendisine yardımcı atarsa ne olacak?) Cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir nedenle boşalması halinde, kırk beş gün içinde Cumhurbaşkanı seçimi yapılır. Yenisi seçilene kadar Cumhurbaşkanı yardımcısı Cumhurbaşkanlığına vekâlet eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır. Genel seçime bir yıl veya daha az kalmışsa Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimi de Cumhurbaşkanı seçimi ile birlikte yenilenir. Genel seçime bir yıldan fazla kalmışsa seçilen Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim tarihine kadar görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz. (Neden ikisi bir de ayrı ayrı değil? Tasarruf gerekçesi olamaz.) Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimlerinin yapılacağı tarihte her iki seçim birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, Cumhurbaşkanı yardımcısı Cumhurbaşkanına vekâlet eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve görevden alınır. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, 81 inci maddede yazılı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde and içerler. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırlarsa üyelikleri sona erer.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, Cumhurbaşkanına karşı sorumludur. (Cumhurbaşkanı kime karşı sorumludur? NEDEN YAZILMAMIŞ? Neden C.Başkanı TBMM’ye karşı sorumlu değil? Başbakanın yetkilerini çok fazlasıyla alıyor ama sorumluluğunu neden almıyor? Sorumsuz yetki olabilir mi? )
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır. (Böyle bir saçmalık olabilir mi? Görevleriyle ilgisi olmayan bir suçtan dolayı yasama dokunulmazlığı nasıl verilebilir? BU DURUMDA SORUŞTURMA AÇILMASI, YARGILANMASI VS. MADDELERİN NE HÜKMÜ KALIYOR. Bu durumda 9ncu maddenin ne hükmü kalıyor? Yasa kendi içerisinde çelişmiyor mu? ÖZETLE: HİÇ BİR ŞEKİLDE YARGILANAMAZ DENİYOR..) Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” (Bu madde de kendin çal kendin oyna felsefesinin ifadesi değil mi? Kanun ile kararname aynı şey midir? Devlet kanunlarla idare edilmez mi? Bu durumda TBMM ne iş yapar? O kadar milletvekili ne için seçildi?)
MADDE 11- 2709 sayılı Kanunun 116 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“H. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi
MADDE 116- Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. (360’ı bulan bir parti veya partiler grubunun bu kararını yani kanunu C.Başkanı işleme koymazsa, onaylamadığı gibi AYM’ye de götürmezse resmi gazetede de yayınlatmazsa ne olacak? O yetkileri eline almış bir C. Başkanı makamını bırakır mı? ŞİMDİ ALENEN ANAYASAYI İHLAL EDEN ŞAHSI YARGILAMAK YERİNE ONUN KEYFİNCE YENİ ANAYASA YAPIYORSAK; O ZAMAN NE YAPACAĞIZ?) Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. (O makama gelmiş bir Cumhurbaşkanının kendini de bu şekilde riske atacağına kim inanır?) Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verilen Meclisin ve Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri, yeni Meclisin ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar devam eder. Bu şekilde seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının görev süreleri de beş yıldır.”
MADDE 12- 2709 sayılı Kanunun 119 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve kenar başlıkları metinden çıkarılmıştır.
“III. Olağanüstü hal yönetimi
MADDE 119- Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, (Örneğin Gezi olayları gibi Cumhuriyete karşı olmayan eylemler, çevre veya diğer konularda vatandaşın ülke genelinde tepkisini çeken olaylar, Cumhuriyete karşı olmamakla birlikte Hükümete –Yani Cumhurbaşkanının icraatlarını protesto eylemleri-nümayişler veya kendilerince kışkırtılmış bir grup da olabilir) ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın (Bunun müsebbibi halk mı olacaktır yoksa kendileri mi? Hükümetin ülkeyi sürüklediği-sürükleyeceği ağır ekonomik bunalım da OHAL gerekçesi mi olacak?) ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir. Olağanüstü hal ilanı kararı verildiği gün Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır; Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir. Cumhurbaşkanının talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş hallerinde bu dört aylık süre aranmaz. Olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile 15 inci maddedeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya geçici olarak durdurulacağı, hangi hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla düzenlenir. Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, 104 üncü maddenin on yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. (???) Kanun hükmündeki bu kararnameler Resmî Gazetede yayımlanır, aynı gün Meclis onayına sunulur.
Savaş ve mücbir sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanamaması hâli hariç olmak üzere; olağanüstü hal sırasında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve karara bağlanır. (Yani C.Başkanlığı kararnameleri her hâlükârda en az üç ay uygulanır. Üç ayda da zaten sonuç alınmış olur.)Aksi halde olağanüstü hallerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten kalkar.”
MADDE 13- 2709 sayılı Kanunun 142 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir.” (NEDEN??? ERGENEKON TÜRÜ MAHKEMELERİ KİM NE İÇİN KURDURMUŞTU? ASKERİ MAHKEMELERİN SİVİL TOPLUMA NE GİBİ ZARARLARI VARDI? Savaş halinde askeri hâkimleri ve Askeri Ceza Kanununu nasıl ve nereden bulacaksınız? Askeri mahkemeler kalktığına göre Askeri Ceza kanununun bir hükmü kalır mı? Sivil hâkimlerden askeri yargı oluyorsa neden savaş durumunda da aynı göreve devam etmesinler? Sivil hekimlerden savaşta nasıl yararlanılıyorsa o zaman da yararlanılmaz mı?)
MADDE 14– 2709 sayılı Kanunun 159 uncu maddesinin başlığı ile birinci ve dokuzuncu fıkralarında yer alan “Yüksek” ibareleri madde metninden çıkarılmış; iki, üç, dört ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; altıncı fıkrasında yer alan “asıl” ibaresi madde metninden çıkarılmış; dokuzuncu fıkrasında yer alan “kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere” ibaresi “kanun ve diğer mevzuata” şeklinde değiştirilmiştir. “Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca; (Adalet Bakanı ve Müsteşarını da kendisi atamış olduğundan üç kişiyi mi, beş kişiyi mi atamış olacak?) üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. (TBMM’de çoğunluğu ele geçirdiklerinde tamamını kim atamış oluyor? Zira AYM, Danıştay, Sayıştay ve Yargıtay da benzeri yöntemle seçilmiyor mu?) Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon her bir üyelik için üç adayı, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada aday belirleme işleminin sonuçlandırılamaması halinde ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. Bu oylamada da aday belirlenemediği takdirde, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile aday belirleme işlemi tamamlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır. Üyeler dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler bir kez daha seçilebilir. Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki otuz gün içinde yapılır. Seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden otuz gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır.”
MADDE 15- 2709 sayılı Kanunun 161 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“A. Bütçe ve kesin hesap
MADDE 161- Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz. Cumhurbaşkanı bütçe kanun teklifini, malî yılbaşından en az yetmiş beş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Bütçe teklifi Bütçe Komisyonunda görüşülür. Komisyonun elli beş gün içinde kabul edeceği metin Genel Kurulda görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır. Bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması halinde, geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması durumunda, yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Genel Kurulda kamu idare bütçeleri hakkında düşüncelerini her bütçenin görüşülmesi sırasında açıklarlar, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar. (İcrai yetkisi olmayan Cumhurbaşkanına örtülü ödenek harcama yetkisini verilmesi bu bağlamda değil miydi? Daha iki sene önce yapılan şeyin daha sonra yapılmayacağının garantisi var mı?) Genel Kurulda kamu idare bütçeleri ile değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır. Merkezî yönetim bütçesiyle verilen ödenek, harcanabilecek tutarın sınırını gösterir. Harcanabilecek tutarın Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle aşılabileceğine dair bütçe kanununa hüküm konulamaz. (Hüküm konulmasa da Cumhurbaşkanı o miktarı aştığında ne yapabilecekler? Cari ödenekler hangi kurumda hangi sene yetti? Kaç yıldır örtülü ödenekteki limitler bir kişi tarafından yüzlerce kat aşıldı da kim ne diyebildi?) Carî yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik teklifleri ile carî ve izleyen yılların bütçelerine malî yük getiren tekliflerde, öngörülen giderleri karşılayabilecek malî kaynak gösterilmesi zorunludur. Merkezî yönetim kesin hesap kanunu teklifi, ilgili olduğu malî yılın sonundan başlayarak en geç altı ay sonra Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Sayıştay genel uygunluk bildirimini, ilişkin olduğu kesin hesap kanun teklifinin verilmesinden başlayarak en geç yetmişe gün içinde Meclise sunar. Kesin hesap kanunu teklifi ve genel uygunluk bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olması, ilgili yıla ait Sayıştay’ca sonuçlandırılamamış denetim ve hesap yargılamasını önlemez ve bunların karara bağlandığı anlamına gelmez. Kesin hesap kanunu teklifi, yeni yıl bütçe kanunu teklifiyle birlikte görüşülür ve karara bağlanır.”
MADDE 16 – 2709 sayılı Kanunun;
A) 8 inci maddesinde yer alan “ve Bakanlar Kurulu”; 15 inci maddesinin birinci fıkrasında, 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasında ve 19 uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “, sıkıyönetim”; 88 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu ve”, ikinci fıkrasında yer alan “tasarı ve”; 93 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “, doğrudan doğruya veya Bakanlar Kurulunun istemi üzerine,”; 125 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır. Ancak,” ve altıncı fıkrasında yer alan “sıkıyönetim,”; 148 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “, sıkıyönetim”, altıncı fıkrasında yer alan “, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi” ve “Yüksek”, yedinci fıkrasında yer alan “ile Jandarma Genel Komutanı”; 153 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “tasarı veya”; 154 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Yüksek”; 155 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları,” ve “tüzük tasarılarını incelemek,”, üçüncü fıkrasında yer alan “Yüksek” ibareleri madde metinlerinden çıkarılmıştır.
B) 73 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Bakanlar Kuruluna” ibaresi “Cumhurbaşkanına”; 78 inci maddesinin başlığı “D. Seçimlerin geriye bırakılması ve ara seçimler”; 117 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı”; 118 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları,” ibaresi “Cumhurbaşkanı yardımcıları,”, “Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından” ibaresi (Artık Askeri Şurada ve MGK’da Jandarma Genel Komutanı yok. Genelkurmay Başkanının ise ordusu yok. Sadece C. Başkanının yaveri benzeri bir makam olacak)“Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanlarından”, üçüncü fıkrasında yer alan “Bakanlar Kuruluna” ibaresi “Cumhurbaşkanına”, “Bakanlar Kurulunca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca”, dördüncü fıkrasında yer alan “Başbakan” ibaresi “Cumhurbaşkanı yardımcıları”, beşinci fıkrasında yer alan “Başbakanın” ibaresi “Cumhurbaşkanı yardımcısının”, altıncı fıkrasında yer alan “kanunla” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle”; 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak” ibaresi “kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle”; 124 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Başbakanlık” ibaresi “Cumhurbaşkanı” ve “tüzüklerin” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin”; 127 nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulunun” ibaresi “Cumhurbaşkanının”; 131 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ve Bakanlar Kurulunca” ibaresi “tarafından”; 134 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanının görevlendireceği bakana”; 137 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “tüzük” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi”; 148 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kanun hükmünde kararnamelerin” ibareleri “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin”, altıncı fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu üyelerini” ibaresi “Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları,”; 149 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “on iki” ibaresi “on”; 150nci maddesinde yer alan “kanun hükmündeki kararnamelerin” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin” ve “iktidar ve ana muhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi” ibaresi “Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna ve”; 151 inci maddesi ile 153 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “kanun hükmünde kararname” ibareleri “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi”; 152 nci maddesinin birinci fıkrası ile 153 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “kanun hükmünde kararnamenin” ibareleri “Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin”; 158 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “adli, idari ve askeri” ibaresi “adli ve idari”; 166 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “hükümete” ibaresi “Cumhurbaşkanına”; 167 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kuruluna” ibaresi “Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmiştir.
C) 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “geri gönderilen kanunu” ibaresinden sonra gelmek üzere “üye tamsayısının salt çoğunluğuyla” ve “117 nci” maddesinin üçüncü fıkrasının başına “Cumhurbaşkanınca atanan” ibareleri eklenmiştir.
Ç) 108 inci maddesinin birinci fıkrasına “inceleme,” ibaresinden önce gelmek üzere “idari soruşturma,” ibaresi eklenmiş; ikinci fıkrasında yer alan “Silahlı Kuvvetler ve” ibaresi madde metninden çıkarılmış; üçüncü fıkrasında yer alan “üyeleri ve üyeleri içinden Başkanı, kanunda belirlenen nitelikteki kişiler arasından,” ibaresi “Başkan ve üyeleri,” şeklinde ve dördüncü fıkrasında yer alan “kanunla” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle” şeklinde değiştirilmiştir. (Bu da demektir ki Devlet Denetleme Kurulu TSK’da da aynı şekilde inceleme yapacaktır. Özetle TSK sıradan bir kamu kurumu haline gelmiş demektir. Eski metinde “…Silahlı Kuvvetler ve yargı organları, Devlet Denetleme Kurulunun görev alanı dışındadır…” diyordu.)
D) 146 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “on yedi” ibaresi “on beş” şeklinde değiştirilmiş, üçüncü fıkrasında yer alan “, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi” ibaresi ile dördüncü fıkrasında yer alan “, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
E) 82 nci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi, 96 ncı maddesinin ikinci fıkrası, 117 nci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları, 127 nci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi, 150 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile 91, 99, 100, 102, 107, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 120, 121, 122, 145, 156, 157, 162, 163 ve 164 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 17- 2709 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 21-
A) Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3/11/2019 tarihinde birlikte yapılır. Seçimin yapılacağı tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Meclisin seçim kararı alması halinde, 27’nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.
B) Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu Kanunla yapılan değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü değişikliği ile diğer kanuni düzenlemeleri yapar. (İyi de ya bu sürede yapılacak referandumda HAYIR çıkarsa? Sonuç ne olacak?) Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtilen değişiklikler ise Cumhurbaşkanının göreve başlama tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Cumhurbaşkanı tarafından düzenlenir.
C) Anayasanın 159 uncu maddesinde yapılan düzenlemeye göre Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeleri en geç otuz gün içinde seçilirler (Neden HSYK YİNE DEĞİŞTİRİLMEK İSTENİYOR VE BU ACELE NİYE? Mevcut HSYK’yı, Danıştay, Sayıştay ve Yargıtay’ı da kendileri oluşturmadılar mı?) ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki kırkıncı günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar. Başvurular, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yapılır. Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon on gün içinde her bir üyelik için üç adayı üye tamsayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada üçte iki çoğunlukla seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci ve üçüncü oylamalar yapılır; bu oylamalarda üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş olur. Beşte üç çoğunluğun sağlanamaması halinde üçüncü oylamada en çok oyu almış olan, seçilecek üyelerin iki katı aday arasından ad çekme usulü ile üye belirleme işlemi tamamlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu aynı usul ve nisapları gözeterek on beş gün içinde seçimi tamamlar. Mevcut Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri, yeni üyelerin göreve başlayacağı tarihe kadar görevlerine devam eder ve bu süre içinde yürürlükteki Kanun hükümlerine göre çalışır. Yeni üyeler, ilgili kanunda değişiklik yapılıncaya kadar mevcut Kanunun Anayasaya aykırı olmayan hükümleri uyarınca çalışır.
Görevi sona eren ve Hâkimler ve Savcılar Kuruluna yeniden seçilmeyen üyelerden, talepleri halinde adli yargı hâkim ve savcıları arasından seçilenler Yargıtay üyeliğine, idari yargı hâkim ve savcıları arasından seçilenler Danıştay üyeliğine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca seçilir; öğretim üyeleri ve avukatlar arasından seçilenler ise Danıştay üyeliğine Cumhurbaşkanınca atanır. Bu şekilde yapılan seçim ve atamalarda boş kadro olup olmadığına bakılmaz, seçilen ve atanan üye sayısı kadar Yargıtay ve Danıştay kadrolarına üye kadrosu ilave edilir. (Bu nasıl iştir? HSYK üyeliğine seçilip orada çalışmış bir hâkimler, savcılar, avukat veya öğretim üyeleri tenzili makamı kabul ederler mi? 1980 öncesinin Senato’su benzeri bir yapılanmaya gider bu iş)
D) Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmiş bulunan kişilerin herhangi bir sebeple (Bu sebepler ne ola ki?)görevleri sona erene kadar üyelikleri devam eder.(Neden bunlara da diğerlerine tanınan haklar tanınmıyor?)
E) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve askerî mahkemeler kaldırılmıştır. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört ay içinde; Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından Başkan, Başsavcı, İkinci Başkan ve üyeleri ile diğer askerî hâkimler (yedek subaylar hariç) tercihleri ve müktesepleri dikkate alınarak;
a) Hâkimler ve Savcılar Kurulunca adli veya idari yargıda hâkim veya savcı olarak atanabilirler. (Neden bunlara da diğerlerine tanınan haklar tanınmıyor?)
b) Aylık, ek gösterge, ödenek, yargı ödeneği, ek ödeme, malî, sosyal hak ve yardımlar ile diğer hakları yönünden emsali adli veya idari yargıya mensup hâkim ve savcılar, bunların dışındaki hak ve yükümlülükler yönünden ise bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihteki mevzuat hükümleri uygulanmaya devam edilmek suretiyle Millî Savunma Bakanlığınca mevcut sınıflarında, Bakanlık veya Genelkurmay Başkanlığının hukuk hizmetleri kadrolarına atanırlar. Bunlardan, emeklilik hakkını elde edenlerden yaş haddinden önce bu görevlerden kendi istekleriyle ayrılacaklara ödenecek tazminata ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. Kaldırılan askerî yargı mercilerinde görülmekte olan dosyalardan; kanun yolu incelemesi aşamasında olanlar ilgisine göre Yargıtay veya Danıştay’a, diğer dosyalar ise ilgisine göre görevli ve yetkili adli veya idari yargı mercilerine dört ay içinde gönderilir.
F) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikler ile diğer düzenleyici işlemler yürürlükten kaldırılmadıkça geçerliliğini sürdürür. Yürürlükte bulunan kanun hükmünde kararnameler hakkında 152 nci ve 153 üncü maddelerin uygulanmasına devam olunur.
G) Kanunlar ve diğer mevzuat ile Başbakanlık ve Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler, ilgili mevzuatta değişiklik yapılıncaya kadar Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır.
H) Anayasanın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz.”
MADDE 18- Bu Kanun ile Anayasanın;
a) 8, 15, 17, 19, 73, 82, 87, 88, 89, 91, 93, 96, 98, 99, 100, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113 üncü maddelerinde yapılan değişiklikler ile 114 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının ilgaları yönünden, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124 ve 125 inci maddelerinde yapılan değişiklikler ile 127’nci maddenin son fıkrasına dair değişiklik; 131, 134, 137 nci maddelerinde yapılan değişiklikler ile 148 inci maddenin birinci fıkrasındaki değişiklik ile altıncı fıkrasındaki “Bakanlar Kurulu üyelerini” ibaresine dair değişiklik, 150, 151, 152, 153, 155 inci maddenin ikinci fıkrası,161, 162, 163, 164, 166 ncı ve 167 nci maddelerinde yapılan değişiklikler ile Geçici 21 inci maddenin (F) ve (G) fıkraları, birlikte yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte,
b) 75, 77, 101 ve 102 nci maddelerinde yapılan değişiklikler, birlikte yapılacak ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarihte,
c) Değiştirilen diğer hükümleri ile 101 inci maddesinin son fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” ibaresinin ilgası bakımından yayımı tarihinde, yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır. (Bu ne demek şimdi? Zaten C.Başkanı seçilip de yemin ettiği andan itibaren partisi ile bir bağlantısının olmaması gerekirdi. Bu ne demek oluyor? İtiraf mı?)
Anayasa değişiklik tasarısı metni http://www.aljazeera.com.tr/haber/anayasa-teklifinin-tam-metni sitesinden alınmıştır.
SONUÇ OLARAK:
YENİ SİSTEMDE BAKANLAR KURULU OLMAYACAĞINDAN DAHA DOĞRUSU O İŞLERİN SORUMLUSU OLARAK SADECE KENDİSİ OLDUĞUNDAN CUMHURBAŞKANI TÜM YAPTIKLARINDAN VEYA YAPMASI GEREKİRKEN YAPMADIKLARINDAN DOLAYI KİME KARŞI SORUMLU OLACAK, KİME HESAP VERECEKTİR?
“Halka hesap verecektir, seçimlerde halk hesap soracaktır” tarzı bir yanıt olamaz. Çünkü seçimler hesap verme-yargılanma yeri değil, tercih işlemidir..
Örneğin: Cumhurbaşkanı herhangi bir makam için üç adaydan birisini seçiyorsa bu seçilemeyen iki kişiyi cezalandırma değil bir kişiyi tercih etme eylemidir.
SORUMSUZ İCRAAT, DAİMA KEYFİYET VE FELAKET GETİRİR. TABİİ Kİ O FELAKETİ VE ACIYI SADECE HALK OLARAK BİZ ÇEKERİZ..
YETKİSİZ SORUMLU ACİZ, SORUMSUZ YETKİLİ ZALİM OLUR.
Konfeksiyon ürünü bir kıyafet ile ısmarlama terzilik olayına benzetiyorum bu işi… Konfeksiyonda belli ölçülerde bir kıyafet söz konusudur ve bu kıyafetin ölçülerine uyan kişide ancak uygun durur. Aksi durumda ya bol, ya da dar olup her ikisinde de içindekini ve çevresindekileri rahatsız eder.
Ismarlamada ise o kıyafet yine terzi tarafından dikilir ama sadece bir kişiye uygun yapılmıştır. O kıyafetin ömrü giyenle sınırlıdır. Başkalarında o kıyafet ya eğreti durur, ya da emaneten.
(Demokrasilerde de kıyafet yerine makam ve ölçüler yerine de kanunları düşünün. Sadece layık olanlar yani o ölçülere uyanlar giyebilir.)
Bu konularda AKP’lilerin de kafası çok karışık. “Hadi “EVET” OYU VERDİK VE RTE’yi başkan yaptık. Ya ondan sonra gelecek olan kripto Feto’cu veya psikopat biri olursa ne olacak? Hitler, Beşar ESAD da seçimle gelmediler mi?” diyorlar.
SAYGILARIMLA…
N.Deniz YILMAZ

20 Ekim 2018 Cumartesi

BAŞKENT'i İSTANBUL'a Taşıma Sevdasından Olsa Gerek "Türkiye tarihinde bir ilk: 29 Ekim’i İstanbul'a taşıdılar." Havaalanı açılışı nedeniyle bir ilk yaşanacak ve Cumhuriyet resepsiyonu İstanbul’da yapılacak.

Türkiye tarihinde bir ilk: "29 Ekim’i taşıdılar"
Havaalanı açılışı bahane edilerek bir ilk yaşanacak ve "Başkent'in geleneksel Cumhuriyet resepsiyonu" İstanbul’da yapılacak.

(AA.20 Ekim 2018 - 09:46)
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu yıl bir ilk yaşanacak. Henüz 13 Ekim’de, başkent oluşunun 95. yıldönümü kutlanan Ankara, bu yılki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamı dışında bırakılacak. Bu yılki kutlamalarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da sadece Anıtkabir’i ziyaret edecek. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu ise aynı gün açılışı gerçekleştirilecek İstanbul’daki üçüncü havaalanı ve Dolmabahçe Sarayı’nda yapılacak.
‘Esaslara aykırı’
Prof. Dr. Sina Akşin, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın “milli yönü ve anlamı” nedeniyle başkentte kutlanmasının esas olduğunu belirterek, bu yılki kutlamaların İstanbul’da yapılacak olmasının “devlet esasına aykırı olduğunu” kaydetti. Ankara ’daki kutlamaların İstanbul’da, 3. havaalanının açılışı gerekçe gösterilerek yapılmasının “Cumhuriyetin değil, havaalanını kutlamaların merkezi yapmak anlamına geldiğini” belirten Akşin, “Halbuki orası sadece bir inşaat” dedi. Milli Mücadele döneminden örnekler veren Akşin, “ İstanbul’un yeniden başkent olması söz konusu değildi. Çünkü orası bir liman kentidir. Deniz kıyısındadır ve denizlere hâkim olan da o günlerde emperyalist güçlerdir. Başkentlerin kolay erişilemeyecek yerde olması devletin güvenliği açısından son derece önemlidir. Ankara’nın tarihsel öneminin yanında, kritik önemi de vardır” görüşünü dile getirdi.
‘Kabul edilemez’
ADD Genel Başkanı Prof. Dr. Süheyl Batum da, her devletin birtakım törenleri, eylemleri ve simgesel alametleri olduğuna dikkat çekti. Batum, şunları söyledi:
“16 Nisan anayasa referandumundan sonra, özellikle iktidar kanadından, Erdoğan için ‘Birinci Cumhurbaşkanı’, sistem için de ‘yeni bir sistem’ nitelendirmelerini dinliyoruz. Bu bana göre, Ankara ’da, ta 1923’ten beri yapılan kutlamaları ‘Bu sene İstanbul’da işimiz var, orada yapalım. Seneye de başka şehirde, bir sonraki senede de yurtdışında yapalım’ denilebilecek bir olgu değildir. Resmi törenlerin Ankara’da yapılmamasının iki anlamı vardır. Ya bu devletin devamlılık ilkesini bilmiyorsunuzdur, anlamamışsınızdır ya da bu tür tarihsel önemi haiz kutlamaları, 29 Ekim’i bilmiyorsunuzdur. Daha önemlisi ‘yeni bir devlet kurduğunuzu’ düşünüyorsunuzdur. Bu kabul edilemez”
‘Kimliğine zarar verir’
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök de “bu durumun doğru olmadığını umduğunu” belirterek, “Devletin bir sürekliliği ve teammülleri vardır. Bu kurallar çiğnenmeye başlandığında devlet anlayışında çöküş meydana gelir” dedi. Ankara’nın 13 Ekim 1923’te başkent olduğunu ve kısa bir süre sonra da Cumhuriyetin ilan edildiğini anımsatan Gök, “Bu nedenle Ankara’daki Cumhuriyet kutlamalarının merkezi olmak zorunda”dır dedi.
KAYNAK: http://www.gercekhaberci.com/turkiye-tarihinde-bir-ilk-29-ekim-i-tasidilar/75675/

15 Ekim 2018 Pazartesi

BU İHANETİN İNTİKAMI HALÂ ALINMADI!.. “Kozmik Oda’ya girildikten sonra devletimizin yurtdışındaki yabancı istihbarat servisleri ile terör örgütlerine yerleştirdiği (sızdırdığı) 813 yurtsever görevlimizin tamamına yakını şehit edildi.Orgeneral İlker Başbuğ...”

Sabahattin Önkibar 
KOZMİK ODA İHANETİ
(Aydınlık Gazetesi, 16.6.2018)
Önceki Genelkurmay Başkanlarımızdan Orgeneral İlker Başbuğ’un bu ifşası duymazdan gelindi:
- “Kozmik Oda’ya girildikten sonra devletimizin yurtdışındaki yabancı istihbarat servisleri ile terör örgütlerine yerleştirdiği (sızdırdığı) 813 yurtsever görevlimizin tamamına yakını şehit edildi...” 
Evet, Türkiye kamuoyu bu dehşet ifade ve hakikati, birileri şahsen zarar görmesin diye gündem bile yapamadı.
Kuşkusuz o ihanetin figüranları FETÖ’cü kopillerdi...
Ancak sormak isterim, sorumluluk sadece onlarda mı?
FETÖ’cü savcılar Kozmik Oda’ya girmek isterken, dönemin Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ’un siyasi otoriteyi arayıp, “Ne olur bunları oraya sokmayalım” yakarışına aldırmayanların hiç günahı yok mudur?
ÖNEMLİ NOT: Suruç’ta meydana gelen menfur olay kafamı karıştırdı. Dilerim bir senaryonun ilk sahnesi değildir...
ONLARIN FETÖ’DEN NE FARKI VAR?
Kadirisi, Melanisi, Halvetisi.
Tillocusu, Cerrahisi, Haznevisi.
Menzilcisi, Süleymancısı, İsmailağacısı!
Hakikatçısı, Erenköycüsü, Işıkçısı.
Ve tabi ki Said Nursici Risale-i Nur grupları.
Velhasıl 30’un üstünde genel ve yüzlerce lokal islami cemaat, bugün devlete sızmış durumda ki, pek çok bakanlıkta bazı cemaatlerin egemenliği defalarca haber oldu.
Peki bu cemaatlerin FETÖ’den farkı nedir?
Efendim FETÖ terör örgütü diyebilirsiniz, vallahi doğrudur.
Ancak...
AKP’lilere göre FETÖ ne zamandan beri terör örgütü sorusu önemlidir.
Cevap; Fetullah müritlerinin AKP iktidarına karşı yaptığı malum 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonrasıdır!
Eğer FETÖ’cüler AKP’lilere o operasyonları yapmasaydı, bugün onlar terörist değil, yukarıdaki cemaatler gibi olacak ve AKP ile daha önce olduğu gibi beraber yürüyeceklerdi.
Öyle çünkü bakın 17 Aralık yolsuzluk operasyonu yapıldıktan sonra bile Fehmi Koru iktidar tarafından arabulucu olarak Pensilvanya’ya gönderilmişti.
Eğer teröristbaşı Fetullah arabuluculuğu kabul etseydi, AKP, FETÖ ile hiçbir şey olmamış gibi yola devam edecekti.
Bu örnekten hareketle AKP iktidarının yukarıdaki cemaatlere aynı zaviyeden baktığı aşikardır.
Kendine destek olurlarsa- ki malum bu seçim öncesi bile pek çoğu açıktan oy taahhüdünde bulundu- bütün cemaatler baştacıdır.
Oysa hepimiz biliyoruz, bugün AKP’ye destek olan o cemaatlerin tamamı olmasa da pek çoğu dış bağlantılıdır. CIA ile MOSSAD dün FETÖ’yü kullandığı gibi yarın onları pekala kullanabilir, zira benzer yapılardır. Realite bu iken iktidarın bu hadiseye devlet-i ebed müddet için değil de, iktidar-ı ebed müddet için baktığı ortadadır.
TAYYİP, OHAL, SEÇİM BEYANNAMESİ
Partilerin seçim beyannameleri millete verdikleri sözlerdir.
Öyleyken bakın Tayyip ne yapıyor?
AKP’nin seçim beyannamesinde OHAL’in kaldırılması asla söz konusu değil, tersine onu kutsuyor.
Fakat Tayyip Erdoğan şimdi o beyannamenin tam aksine şu sözü ediyor:
- “Seçimden sonra OHAL’i kaldıracağız.”
Düşünün daha bir ay önce bizzat kendinin onayladığı taahhütnameyi paramparça ediyor.
Söyleyin partisinin beyannamesini bile seçim olmadan ters-yüz eden biri için ne demek gerekiyor?
Ayrıca madem OHAL’i kaldıracaksın, neden seçimden önce değil de sonra?

11 Eylül 2018 Salı

AND'IMIZI GERİ İSTİYORUZ. "İhanet şebekeleri ile yapılan, menfur AÇILIM PAZARLIKLARI uğruna kaldırılan ANDIMIZ; Vaktiyle yapılan hata, gaflet ve hıyanetten geri dönülerek bütün okullarda mutlaka okutulmalıdır.

AND'IMIZI GERİ İSTİYORUZ
Cumhuriyet Kadınları Derneği: "Andımızı geri istiyoruz!"

Dr. Canan Arıtman, yazılı basın açıklaması yayınlayarak okullarda tekrar Andımız’ın okunmasını talep ettiklerini belirtti. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a da çağrı yapan Arıtman, 10 Eylül Pazartesi günü tüm yurtta eş zamanlı basın açıklaması yapacaklarını ve imza masası açacaklarını söyledi.
“ANDIMIZI İSTİYORUZ!”
Cumhuriyet Kadınları Derneği adına Genel Başkan Dr. Canan Arıtman, yazılı basın açıklaması yayınlayarak okullarda tekrar Andımız’ın okunmasını talep ettiklerini belirtti. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a da çağrı yapan Arıtman, 10 Eylül Pazartesi günü tüm yurtta eş zamanlı basın açıklaması yapacaklarını ve imza masası açacaklarını söyledi. “Andımızı İstiyoruz” masalarında toplanan imzalar Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderilecek.
Açıklamanın tam metni ise şöyle:
Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak; ilkokullarda her gün, ilk derse girerken, çocuklarımızın hep birlikte okuduğu “Andımızın” ana sınıfından başlayarak en az 9.sınıfa kadar çocuklarımıza okutulmasını Milli Eğitim Bakanı Sn. Ziya Selçuk’tan talep ediyoruz.
Kurucumuz, kurtarıcımız, büyük liderimiz Atatürk döneminde, Milli Eğitim Bakanı Sn. Reşit Galip tarafından yazılarak çocuklarımıza 1933 yılından beri okutulan andımız, ne yazık ki 80 yıl sonra, 2013 yılında kaldırıldı Bu durum çocuklarımızın doğru eğitimini, milli ve manevi değerlerimizi kazanmalarını engelleyen büyük bir hata olmuştur.
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım, ilkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir…Varlığım, Türk Varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene !” ifadelerinin, öğretisinin nesi yanlıştır?
Kimleri rahatsız etmiştir ki kaldırıldı?
Andımızın kaldırılması ülkemizin düşmanlarını, bizi bölüp parçalamak isteyen emperyalistleri sevindirmiş, Aziz Milletimizi ise derinden üzmüştür.
Binlerce yıldır her karışını şehit kanlarıyla sulayarak ve hala, her gün şehit vermeye devam ederek Vatan eylediğimiz bu aziz toprakları savunmak, büyüğüyle küçüğüyle tüm Milletimizi çok sevmek, uğruna her türlü fedakârlığı yapmak ülküsü ve Türk Milleti olmaktan gurur duymayı öğreten bu ant, bu eğitim her çocuğumuza çok gereklidir.
ANDIMIZDAKİ DEĞERLERİ BENİMSEMİŞ NESİLLER YETİŞTİRİLMELİ
Jeopolitik ve jeostratejik açıdan dünyanın en zor, en önemli ve en değerli coğrafyasında bulunan vatanımızı korumak için andımızdaki değerleri benimsemiş nesiller yetiştirmemiz zorunluluktur.
Andımızdaki ” Ne mutlu Türk’üm diyene ” ifadesi ise; her türlü etnik, dini, mezhebi ayrımı reddeden, Milletimizi birleştirici, bütünleştirici ve en önemlisi Ulus Devlet olmamızı sağlayacak bir öğretidir.
Reklamdan sonra devam ediyor
Unutulmamalıdır ki yaşadığımız bu zor coğrafyada var olabilmemizin ilk ve vazgeçilemez şartı Ulus Devlet olabilmektir. Güçlü bir Ulus Devlet için; güçlü, onurlu ve özverili bir millet inşa etmek şarttır.
Dünyanın pek çok ülkesinde, 72 milletten oluşan ABD de bile eğitimde tüm çocuklara benzer öğretiler verilmekte, vatanseverliği özendiren antlar okutulmaktadır.
MİLLİ EĞİTİM (VE MİLLİ ÖĞRETİM) BAKANINA ÇAĞRI
Pedagojik olarak andımızın gerekliliğini, bu formasyonu almış, öğretmen Milli Eğitim Bakanımızın iyi ve doğru değerlendirerek okullarımızda Andımızın tüm çocuklarımıza okutulmasının sağlamasını istiyoruz.
İMZA MASALARI AÇILACAK
Cumhuriyet Kadınları Derneği; Türkiye genelindeki tüm şubeleriyle 10 Eylül 2018 tarihinde basın açıklamalarını yaparak imza masaları açacak ve topladığı imzaları MEB’e yollayarak Milletimizin bu konudaki talebini ortaya koyacaktır. Ayrıca Andımız okullarımızda okutuluncaya kadar veliler ve tüm yurtseverlerle birlikte okul kapılarında andımızı okuma eylemleri yapacağız. Tüm Türkiye’yi ” Varlığım Türk Varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene ” nidalarıyla çınlatacağız. Evlerimizde her gün çocuklarımızla birlikte andımızı okuyacağız ve bu değerleri onlara kazandıracağız. Ancak , mutlaka okullarımızda da topluca okunarak dostun, düşmanın, tüm dünyanın duymasını istiyoruz.
Cumhuriyet Kadınları Derneği bu talebi gerçekleşinceye kadar sürekli eylemlilik içinde olacaktır .
Aziz Türk Milleti; andımızı okutanları da yasaklayanları da asla unutmayacaktır.
Partiler seçim kazanabilir, iktidar olabilir ama önemli olan tarihe nasıl geçecekleridir…
Cumhuriyet Kadınları Derneği
Genel Başkan
Dr.Canan Arıtman
07 Eylül 2018

28 Ağustos 2018 Salı

BAŞKOMUTAN KİM?.. "Cahit Armağan Dilek" (YENİÇAĞ GAZETESİ 27 Ağustos 2018) -Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ATATÜRK Kurtuluş Savaşının ve Türk milletinin tek ve ebedi BAŞKOMUTAN'ıdır.

BAŞKOMUTAN KİM?..

Cahit Armağan Dilek
YENİÇAĞ GAZETESİ
27 Ağustos 2018

Türkiye'yi yöneten iktidarın geçmiş 16 yılda sıkça kullandığı söylemlerden biri "devletin ve geçmişteki hükümetlerin inkarcı politikalarını reddediyoruz" olmuştur.
Ama yaşananlar tam tersi. Kanlarıyla canlarıyla fikirleriyle milli tarihimizi bizzat yazanlar, masa başında kahvehane köşelerinde tarih yazanlar tarafından tarihten silinmeye çalışılıyor. Listesinin başında ATATÜRK geliyor.
İktidarın özellikle son 5-6 yılda artan bir şekilde Atatürk'ü ve yaptıklarını görmezden gelen, adını anmaktan kaçan yani Atatürk'ü inkar eden bir söylem içinde oldukları görülüyor. Bunun en sık rastlananı Atatürk'ten bahsetmek zorunda kalındığında Atatürk demeyip "Gazi" veya "Mustafa Kemal" veya "Gazi Mustafa Kemal" denilmesidir.
Bunu yaparak hem Kurtuluş Savaşı dönemiyle Türkiye Cumhuriyeti dönemlerini birbirinden ayırıyorlar hem de Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk'ü kabullenmedikleri mesajını veriyorlar. Ayrıca sanki Gazi Mustafa Kemal ile Atatürk farklı iki kişiymiş algısı yaratıp Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk gerçeğinin üstünü örtmek istiyorlar.
Oysa O;
"Ben askerliğin her şeyden ziyade sanatkarlığını severim" diyerek askerlik sanatının harp tarihindeki en usta uygulayıcısı Mareşal Mustafa Kemal,
"Size ben saldırı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!... Düşmandan kaçılmaz... Cephaneniz yoksa süngünüz var. Süngü tak ve yere yat!" emirleriyle Çanakkale savaşıyla özdeşleşen Anafartalar kahramanı Yarbay Mustafa Kemal,
Bağımsızlık ateşinin yakıldığı Samsun'a çıkan, sonrasındaki kongreler sürecini yöneten ancak bu dönemlerin tarihi anlatılırken ismi anılmayan Mustafa Kemal Paşa,
"Komutan, yaratan demektir... Komutanlar, astlarından yüksek ve bilgili olmalıdırlar... Komutanların en büyük cesareti, sorumluluktan korkmamalarıdır... Eksiksiz bir komutanı oluşturan şey, eksiksiz ahlâktır... Vatandaş bilmelidir ki, ordu ne kadar önemli ise, onun başına geçirilecek olan millî başkomutan da başarı için, en aşağı o kadar önemlidir... Komutanlar, askerlik görev ve gereklerini düşünürken ve uygularken beynini siyasal düşüncelerin etkisi altında bulundurmaktan sakınmalıdırlar..." diyen Türk milletinin ebedi Başkomutanı Atatürk,
Tarihte ilk ve tek olmak üzere, çıkarılan kanunla Meclisin kendi yetkisindeki Başkomutanlık yetkisi ve unvanını verdiği, meydan savaşları yöneten ve kazanan, TBMM tarihi anlatılırken hiç olmamış sayılan ilk başkanı Mustafa Kemal Paşa,
"Meydan savaşı, yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir; milletlerin çarpışmasıdır... Bir milletin alın yazısını olumlu ve olumsuz olarak belirleyen, meydan savaşlarıdır..." diyen Sakarya Meydan Savaşını yönetip kazanan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa,
Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak bilinen Büyük Taarruzu yöneten, sevk ve idare ettiği Türk Ordusuyla Büyük Zafere ulaştıran aynı zamanda Meclis Başkanı ve Başkomutan olan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa,
Ağustos 2018'e gelindiğinde TSK'nın resmi sosyal medya hesabında "Büyük Zafere Adım Adım" başlıklı 30 saniyelik videoda adı ve görüntüsüne yer verilmeyen Büyük Zaferin Başkomutanı Atatürk,
Muhtemelen gelen tepkilerden sonra bu sefer "Malazgirt'ten Kocatepe'ye… Ya İstiklâl Ya Ölüm" başlıklı 40 saniyelik videoda "Ya İstiklal Ya Ölüm" sözünün altındaki imzasıyla birlikte çok kısa görüntüsüne yer verilen Atatürk.
İşte Türk tarihinden silinmeye çalışılan Ata Türk. Ama gücünüz yetmeyecek!
TSK'nın son videosunda savaşın adı bile kullanılmamış, Başkomutanlık Meydan Muharebesi denilememiş! Bu arada, Büyük Taarruz'u anlatacak sözü de "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" olmalıydı.
Anayasa gereği savaş zamanı Başkomutanlık görevini üstlenecek Genelkurmay Başkanının karargahının aklı başka yerde ki ebedi Başkomutanına ve onun adının verildiği savaşın anlam ve önemine odaklanamamış.
GENELKURMAY da siyasi iktidarın "Atatürk ve yaptıklarının karşısına başka şeyler çıkarıp halkı seçime zorlama" stratejisini benimsemiş görünüyor. Malazgirt, İstanbul'un fethi, Çanakkale, Dumlupınar, Büyük Zafer hepsi bizim. Tercihe zorlamak tarihe, vicdana ihanettir.
"2200 yıllık devlet, 1400 yıllık medeniyet" diyenlerin aksine zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk Ordusuna fiilen Başkomutanlık yapmış, meydan savaşları kazanmış, en büyük eserim dediği ebediyete kadar payidar kalacak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ATATÜRK Kurtuluş Savaşının ve Türk milletinin tek ve ebedi BAŞKOMUTAN'ıdır.
O'nun haricindekilerin Başkomutanlığı sadece temsilidir. 
Anayasa öyle diyor!
Kaynak Yeniçağ: Başkomutan kim? - Cahit Armağan Dilek

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (2018) BAŞKANLIK KABİNESİ "Yalçın KOÇAK" 18. Dönem Sakarya Milletvekili -Oryantalizm dünyalıları idare edebilmek için Siyah demiş, Beyaz demiş, Hindu demiş, Sih demiş, Sarı Benizli demiş, Kızılderili demiş, Tutsi demiş, Sisi? demiş; illaki ikilik çıkarıp zayıflatıp; zafiyetten istifade etmek için!..

BAŞKANLIK KABİNESİ
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili

İdeolojilerden yani İzm’lerden beslenenler nemaları için canhıraş bir şekilde mücadele ederler. Nema bitecek, mama gidecek diye..
Oryantalizm dünyalıları idare edebilmek için Siyah demiş, Beyaz demiş, Hindu demiş, Sih demiş, Sarı Benizli demiş, Kızılderili demiş, Tutsi demiş, Sisi? demiş; illaki ikilik çıkarıp zayıflatıp; zafiyetten istifade etmek için metot geliştirmiş. Referandumlar, seçimler ideal ayrışma hatları çizerler. Profesyonel particiler bu hataları keskinleştirir, ötekileştirir ve yandaşlarıyla karşı taraf arasına görünmeyen fikri duvarlar örerler.
Siyasete tefrika girdiyse bir daha iflah olmaz.
Bir mankurtlaşma başlatılmış, siz de oyunun bir parçası olmuşsunuz demektir. Tevhid teklik bizim, ikilik ve teslis onların referans sistemlerini oluşturur.
Bizim 1920’de kurduğumuz meclisin adı B.M.M. (Büyük Millet Meclisi) idi yani önünde Türkiye adı yoktu, peki neredeydi bu Türkiye neresiydi, nereden söküldü de getirildi Anadolu’nun (yani Küçük Asya’nın) üzerine monte edildi, giydirildi.
İtalya ile Slovenya’nın körfezini düşünün.
Türkiye’nin T’sini oraya koyun. Zagrep, Belgrat ve Bükreş hattının sonunda E’mizi görürsünüz evet bütün Balkan ve Rumeli’nin üzerinde TÜRKİYE yazardı? Aşağı yukarı Kıta Avrupa’sının üçte biri…
Kayıp değerlerimizi, Ederlerimizi illaki bilelim.
Oryantalizm bizlere (Bizden adam olmaz, gelsinler bizi idare etsinler) algı yöntemini uyguladı. Robinson Cruzo ve Cuma sendromu.
İş yapmak üzerine değil, yapıyormuş gibi görünmek (Taoizm) üzerine bir model bıraktı.
Ne kadar çok bürokrasi, o kadar az demokrasi.
Çok Bakanlık, çok başlılık ve birinden birinde engelleme fırsatını kullanabilmek için kendilerine açık kapı bıraktılar. Kuvvetler arasındaki görünmeyen mürailer.
Yetki ve Sorumluluk yasalarını çıkartmayarak, kendi adamlarını perde gerisinde, hep korumada tuttular.
Etkili namussuzlar.
Toprak ve Mülkiyet hukukunda İngiliz’in kendi kullandığı Veraset Kanunlarına bir bakın, birde bizim parçalayan, küçülten modelimize...
İşte tarımı bitiren en önemli kanunlardan birisi..
Ya Gelir Vergisi Kanunu. 1935’de Fransa’dan almışız “Avara Kasnaklı” sanayici küçük sanayicidir. Vergiyi ve Elektrik parasını alt gruplar öder mantığıyla, halâ mer-î ve de cari; çelişki devam ediyor.
“BÜYÜME’nin önündeki en büyük engel.
Mantık hala aynı Benzinin 5/4’ü vergidir ama 2000 cc’den Büyük arabaya binmek adeta özendirilmez. Cezalandırılır. Meğerse bizim kanun Fransız’ın sömürgelerine yaptığı ve uyguladığı kanunmuş. Ticaret ve Büyütülecekler kontrol altında? Bilmem anlatabildim mi? Dünün Tüsiad’çıları, bu gününde Müsiad’çıları.
DIŞ POLİTİKAMIZ Defansif yapılanmadan Ofansif aktivasyona geçmeli.
Ayak uyduramayanlar temizlenmeli. Hariciye, Batı hayranı, Batı suratlı ve Batılı kafalardan kurtarılmalıdır. Kompleksli ve zayıf karakterliler diplomasiye alınmamalıdır.
İnsan ekmeğini yediği kapıya hizmet etmeli.
Devletle yıllarca iş yapmamış, üretmemiş binlerce kişi vardır, tasfiye edilmelidir.
1964 yılında İsmet İnönü’nün Ali Naili Erdem beye şöyle bir söylemi vardır.“Devletin Bekası ve Devamı için Dış Politikada İktidar ne biliyorsa, Muhalefette bunu bilmelidir.”
İktidar ve Muhalefet arasında köprüler atılmamalı, kapılar daima açık tutulmalı. 
Büyümek için sebep çok, bahanemiz yoktur.
Mali ve Ekonomik sistemimizin ve de Döviz, Faiz, Borsa sarmalının yanlışlığını defalarca yazdık.
Buyrun; Ekonomik bir buhran çıkarmak için birileri darboğaz çıkarmaya çalışıyor. Ekonomimizin dış müdahalelerden ancak Artırılmış güvenlik metotlarıyla kurtarılması mümkündür.
Borca dayalı para arzından, Üretimsiz ekonomiden, Bereketsiz tohum ve tarımdan, büyütmeyen vergi sisteminden, Enflasyonu yok sayan muhasebeyi umumiyeden, İsraftan, Haramdan sarfı nazar edelim.
İstanbul Üniversitesini kuran hocalardan Prof. Fritz Newmark’ı dinleyelim.Boğaziçi’ne sığınanlar kitabında bakın Türklere Türkçe olarak ne diyor. “Bütçeyi ve Ekonomiyi zinhar maliyecilere bırakmayınız; Onlar, denk bütçe öğretisiyle yetiştirilirler, Devlet bütçesi denk olmaz; Afat olur, Kıtlık olur, açık verir ve bu açığı eşikte bekleyenler borçla kapatır. Borcu, borçla ödeme sarmalına girdiniz mi zaten geç kalınmış demektir.”
Hülasa; Başkanlık kabinesinin sayın üyeleri sosyolojik olarak (İnovasyon) farklı bakış yeni alfabe ve okumalar geliştirmeliyiz. Dünya’ya örnek bir ekonomik modeli uygulamaya koymalı ve sömürülen ülkelere önderlik etmeliyiz.
Halkı ve İş âlemini rahatlatacak VERGİ düzenlemeleri yapmalıyız.
Şelale Vergi sistemi hem ticareti Ak’laştırır kayıt dışını kapatır hem de iki vergi sistemi ile Gelir Vergisi %10 her masraf gider yazılır, KDV %2 malın her hareketinde alınır. Bu modelde gelirimizin daha da bereketlenerek arttığının simülasyonları dileyen meraklılarına gönderilir.
SANAYİNİN gelişmesi için Harp sanayimize çalışanların iflas ettirilmemesi, desteklenmesi gerekmektedir. Savunma ve Sanayi Bakanlığı bu anlayışla Milli ve Yerli hassasiyeti yüksek arkadaşlarımızdan yenilenmelidir.
Şu memlekette uzay kapsülü dâhil yapılmayacak iş yoktur.
Bütün bu yanlış öğretilerin sorumlusu YÖK’tür. Onun artık kanıksanmış, sistemden beslenen hocalarıdır. Türkiye yarın bu hocalarını çaplamak mecburiyetinde kalacaktır. ENQA ve Lizbon sözleşmesi ve de 5463 sayılı kanun gereği; Bologna kriterlerini hemen başlatalım. İhanetten, cehaletten ve miskinlikten kurtulalım.
YENİ YAPILANMA İLE YÖK belasından galiba kurtulduk!..
Kalite Kurulumuz Üniversitelerimizi, Teknoparklarımızı ve Hocalarımızın başarı puanlarını, performanslarını Zaptu, Rapt altına almalı. İcadı, patenti, buluşu olmayana bilim adamı unvanı verilmemelidir.
Hızlı bir kalkınma için, İlim ve Teknoloji üretmeliyiz.
Faizsiz bir ekonomik sistem ile üretimden değer alan alınteri para modeline geçmeliyiz. Dolar denilen melaneti tasarruf aracı olmaktan çıkarmalı, yeni ve güvenilir bir enstrüman üretmeliyiz.
Müstahsili koruyun, Mükellefi yaşatın, Müteşebbisi destekleyin.
Biz bunu da aşacağız.
Sabır ve Azimle…

10 Ağustos 2018 Cuma

Mevzuatta tahribat ve Devlete darbe!..Bülent ECEVİT’in Kurduğu Üç (3) ÇOK AYIPLI, Bir (1) AZ AYIPLI, Dört (4) HÜKÜMET "Mehmet Arif Demirer" BAĞIMSIZ–HALKÇI–MUHALİF GAZETE YURT’ta BİR MENDERES DÜŞMANI: İsmet Orhan & "BAĞIMSIZ–HALKÇI–MUHALİF GAZETE YURT’ta BİR MENDERES DÜŞMANI" Mehmet Arif DEMİRER


ECEVİT’in KURDUĞU 3 ÇOK AYIPLI,1 AZ AYIPLI, 4 HÜKÜMET
Mehmet Arif DEMİRER
Ecevit’in kurduğu birinci AYIPLI HÜKÜMET, 14 Ekim 1973 seçimlerinde, nihayet TBMM’ne giren Erbakan’ın şu açıklamasından (12 Kasım 1973 tarihli Hürriyet Gazetesi) iki buçuk ay sonra, CHP – MSP arasında 26 Ocak 1974’de kurulan koalisyondu:
“Memleket sarhoş masalarında hazırlanan kanunlarla idare edilmemelidir. Bugün en iyi öğrenciler İmam Hatip Okullarında yetiştirilmektedir.
“Manevi sahada yapacağımız köklü değişiklikler arasında milli kıyafetlere aykırı giyim tarzları yasaklanacaktır.Hırsızlık yapan elin kesilmesi, kem gözle bakan gözün zayi edilmesi gibi şeri hükümler iktidara gelince getirilecektir.
“Hilafetin gelmesinin birçok faydaları olabilir. Siyasi faydaları da. Ben illa gelsin iddiasında değilim ama millet isterse herşey olur.”
Bu hükümette Erbakan bir Devlet Bakanlığı ile Adalet, İçişleri, Ticaret, Sanayi ve Tarım Bakanlıklarını aldı ve bu bakanlıklarda derhal aşırı sağ kadroların yerleştirilmesini başlattı.
Ecevit’in kurduğu ikinci AYIPLI HÜKÜMET, “kumar borcu bulunmayan” 11 Adalet Partisi milletvekiliCHP’ye transfer edilip her birine birer bakanlıkverilerek, Ocak 1978’de kuruldu. 1979 ara seçimleri ve Senato üçte bir yenileme seçiminde CHP hezimete uğradığı için istifa etmek zorunda kaldı.
Ecevit’in kurduğu üçüncü (AZ AYIPLI) HÜKÜMET çok kısa sürdü. Bu dönemde Ecevit ve eşi Rahşan Hanımefendi 18 Nisan 1999 seçiminin CHP adaylarını seçerken işin içine yine bir takımayıplar karıştı.Örneğin, Afyon listesinde Fethullah Gülen’in talebesi, tarikatçı (Nakşibendi) Gaffar Yakın. Bu kişi DSP Milletvekili olarak TBMM’ne girdi.
Ecevit’in kurduğu dördüncü ve de AYIPLI HÜKÜMET, 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan ünlü 57. Hükümet idi. Üç Başbakan Yardımcısı, (Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan) yanı sıra on altı normal bakan ve tam on dört Devlet Bakanı vardı 57. Hükümette.
Bu bakanlar sık sık değiştiler. İstifalar, aziller, yeni bakanlar derken (Hürriyet çetele tutmuş) Hükümette yaklaşık 40 ayda 58 değişik kişi bakanlık koltuğuna oturmuş.
En ayıplısı bu son Ecevit Hükümeti olmuş: Türkiye’ye 2001 krizini yaşatmış, Okyanus’un ötesinden Kemal Derviş’i getirmiş baş tacı yapmış ve Amerikalı Bush’un sevdalısı Amerikalı Cargill’in Bursa Orhangazi’de Türk Hukuk sistemini hiçe sayarak (aynen bugün Trumpgibi) kurduğu Mısır Şurubu Fabrikasını korumak için özel Bakanlar Kurulu Kararı bile çıkarmış.
En sonunda da havlu atarak erken bir seçim ile 2002’de Türkiye’yi % 34 oy ile tek başına iktidara gelen AKP’ye teslim etmiş.
Kemal Derviş geldikten sonra TBMM bir dizi kanun tasarısını görüşmüş ve kabul etmiş. Ben 3 ve 4 Nisan 2001 günleri görüşülenŞeker Kanununu inceledim ve zabıtları yakında yayımlanacak yeni kitabıma aldım. Kabul edilmeyen değişiklik önergeleri dışında 140 sayfa O kanun da ayıplar listesinde dimdik duruyor. O kanun ile oluşturulan Şeker Kurulu’nda Cargill’in temsilcisine TC Devleti tarafından maaş ödenmiş, dersem inanır mısınız?!...
Hiç kimse yanlış algılamasın, özellikle Kıbrıs parantezinde Rahmetli Ecevit ile çok yakın ve dostane bir ilişkimiz vardı. Bana ve özellikle babama karşı çok nazik ve saygılı idi.TBMM’de babamın vefatından sonra yapılan anma töreninde Hüsamettin Cindoruk ve kardeşim ile benim aramda saygı duruşunda bulunmuştu.
Bu hükümetler ayıplı idi çünkü, Ecevit; Menderes (1950 – 1960) ve 1965 – 1969 arasında Demirel’in yapmadığını yapmış, Aşırı Sağ’ı (Erbakan’ı) ilk kez Devletin içine sokmuştu. Daha sonraDemirel de aynı ayıba ortak (MC Hükümetleri) oldu. O da ayrı bir konu.
***
BAĞIMSIZ–HALKÇI–MUHALİF GAZETE YURT’ta BİR MENDERES DÜŞMANI 
Mehmet Arif DEMİRER
“Cumhuriyet kurulduktan sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tam bağımsız Türkiye” planlaması, Emperyal güçlere ülkenin kapılarını kapamıştı... Buna en çok içerleyen de ABD olmuştu... Bölge ülkelerinden sadece Türkiye’ye hükmedemiyorlardı...Ancak Atatürk’ün erken ölümü, Türkiye adına tüm kartların yeniden dağılmasına neden olmuştu...
“Kırk altı ruhu dediğimiz Demokrat Parti iktidarı, ABD’ye kapıları sonuna kadar açmıştı...
Marshall yardımları tatlı gelmişti. Arkasından, Milli ordunun NATO ordusu olması ipleri iyice ABD’nin eline vermişti... ABD’nin buyruklarından bunalan Menderes,
Milli duyguları ağır basınca, Çareyi Doğu Bloku’na yanaşarak halletmeyi hedeflemişti...
“İşte bu hedef, Menderes ve üç arkadaşının idam edilişinin belgesiydi... Katil Amerika, Halkın diline “Menderes’i asker astı, CHP astı” sloganını ezberletmeyi de ihmal etmemişti...ABD’ye ülkenin kapısının açılmasını hayatıyla ödedi merhum Menderes...”
Şimdi bu Masallardan sonra bir de Gerçeklere bakalım: 7 Aralık 1998 tarihinde İnönü Vakfı ve T. C. Dışişleri Bakanlığının Kahire’de düzenledikleri Uluslararası bir Panelde bildiri sunan Amerikalı dış politika uzmanı Prof.Weisband, bildirisinin sonunda “İnönü 1943 yılında Kahire Konferansında ilahi bir gerçeklilik göstererek yalnız Türkiye’yi değil, bütün Batı dünyasını kurtarmıştır” diyerek 2. Cumhurbaşkanının 2. Dünya Savaşı ve sonrasında izlediği dış politikayı hakkettiği yere kavuşturmuştur. Bildiride İnönü ve arkadaşlarının 3. Dünya Savaşına fırsat veremeyerek dolaylı olarak Soğuk Savaşı başlattıkları anlatılmıştır. Soğuk Savaş’ın ilk hamlesi 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a gelen Missouri savaş gemisi idi. İnönü, 6 Nisan günü ziyaretine gelen Missouri komutanına “Amerikan Savaş gemileri bize ne kadar yakın olursa o kadar iyi olur” diye Türkiye – ABD yakınlaşmasını derinleştirmiş, bir yıl sonra Türkiye ile ABD arasında 12 Temmuz 1947 tarihinde ilk İkili Antlaşma imzalanmış, Türkiye bu antlaşma kapsamında ABD’den den ilk kez 100 milyon dolar değerinde askeri teçhizat, savaş uçağı ve karayolu yapımında kullanılan Amerikan iş makineleri almıştır.
Marshall Planı kapsamında hibe ve kredilere gelince. Bu fon, Savaş’a katıldıkları için ekonomileri çöken Avrupa ülkeleri için düşünülmüştü. Türkiye ise Savaş’a katılmamıştı. Plan kapsamına alınmamıştır. Ancak ekonomisi çok zayıflamıştı. Dövizi yoktu. Yatırım yapamıyordu. Öyle ki, Başbakan Saka, 18.9.1948’de tüketimi kısmak üzere şeker fiyatına uygun bir zam yapıldığını açıklamıştı: %60 ! 1948 yılında Türkiye Plan kapsamına alınmak için ABD nezdinde çok ricacı olmuş ve sonunda 4 Temmuz 1948’de ilk dilimi 10 milyon dolar Türkiye – ABD ekonomik İş Birliği Antlaşması imzalanmıştı.
NATO kurulduğu zaman üyelik için ilk başvuru CHP’nin son hükümeti tarafından yapılmış ve reddedilmişti. 18 Şubat 1952’de Türkiye NATO üyesi olduğunda ULUS Gazetesinin manşeti “Kuzey Atlantik Paktı’na resmen girdik. Barutçu (CHP Sözcüsü)muhalefetin görüşünü açıkladı: “CHP bu vesikayı memnunlukla karşılamaktadır.”
Menderes’in Doğu Bloku’na yanaşmasına gelince. 1959 yılında ABD, NATO müttefiklerine bilgi vermeden Sovyetler Birliği ile detant (buzları eritme) görüşmeleri başlatmıştı. Bu durum karşısında Türkiye Dışişleri Bakanı Zorlu, Menderes ve Bayar’a, Türkiye’nin kuzey komşusu ile ‘normal komşuluk ilişkileri’ başlatmasını önermiş ve ilk aşamada ekonomik değil, tıp alanındada birlikte neler yapılabilir konusunu araştırmak amacı ile Sağlık Bakanı Dr. Lütfü Kırdar Moskova’ya gönderilmişti. Getirdiği konu: İlk aşamada veteriner ilişkileri. Hayvanın komünisti olmuyor !... İsmet Orhan’a iki kitabımı acilen okumasını öneriyorum: İnönü’den İkinci Dünya Savaşı ve Uluslararası Antlaşmalar ve İlişkilerimizin Belgeleri (1936 – 1952)
Sayın İSMET ORHAN'ın yayına mukabil yorumu:
From: İsmet Orhan <ismetorhan.tr@gmail.com> Sent: Tuesday, August 7, 2018 12:25 PM
To: Mehmet Arif DEMİRER <demirer@kemalizm1938.org>
Subject: Re: doğru düşünebilmek için doğru bilgi gerek...

Bin yıl önce de doğsanız,
Olaylara duygusal bakmanız sizin gözünüzde doğruları yazanlar hep düşman kalmış ne yazıkki!
Ben hiç bir zaman Menderes düşmanı olmadım.
Sizin zihniyetinizdeki insanlar ( biat kültüründen gelmiş) işte bu vesilelerle insanları birbirine düşman kılıyor...
Tarihi sizden öğrenmeye ihtiyacım yok. Kaldı ki sizden öğrenmeye kalksam direk gerici olacağımı düşündüm bu yazınızda .
Bir kere doğru olsanız,
Kibar olursunuz!
İnsan olursunuz.
Beni hakaret diliyle Menderes düşmanı ve bilgisiz ilan edemezsiniz .
Siz kimsiniz ?

***
MEHMET ARİF DEMİRER BEY'İN "BU HİTABA" MUKABİL CEVABI:
Mehmet Arif DEMİRER <demirer@kemalizm1938.org> şunları yazdı (7 Ağu 2018 11:32):
İsmet Bey,
Bugün yayımlanan yazımı, özgeçmişimi ve ilginizi çekeceğini umduğum, 2015 – 2018 döneminde yayımlanan kitaplarımın listesini, ekte geçiyorum.
Menderes karşıtı yayınlar, 12 Eylül’ün ikiye böldüğü, Bn. Çiller ve Mesut Yılmaz’ın batırdığı, Merkez Sağ’ın seçmenlerini Japon yapıştırıcısı gibi AKP’ye eklemliyor.
Bugün acilen gerekli olan Cumhuriyetçiler ile Demokratların birleşmeleridir.
Menderes’i kimin astırdığını merak ederseniz, bkz. 5 Eylül 1961 tarihi ULUS Gazetesi.
Selam ve Saygılarımla.

<BAĞIMSIZ - HALKÇI - MUHALİF GAZETE YURT'ta BİR MENDERES DÜŞMANI.docx>
<özgeçmiş, 2018.docx>
<2015-2018 kitapların listesi.docx>